24 Eylül 2010 Cuma

HAYATA MERHABA!

Geçen hafta ilk ve orta öğretim okulları ve bazı üniversiteler açılmıştı. Bu hafta da yeni açılacak olan üniversitelere yakınlarımızı yollamaya devam ettik. Uzun yıllardır kendileri için bir gelecek hazırlamaya çalışan çocuklarımız emeklerinin karşılığını almıştı. Otobüse binip, okuyacağı şehre giderken ailesine elveda, hayata merhaba diyorlardı aslında.
Çocuklarım üniversiteye gittikten sonra bile her yıl etrafımda sınava giren gençlerle ve aileleriyle o kadar yakından ilgilendim ki aynı heyecanı yıllardır tekrar tekrar yaşıyorum. Çevremdekilere de diyorum ki: ‘Üniversiteye giriş sınavı heyecanı ben de bağımlılık yaptı!’Aynı süreci yaşamak bana mutluluk veriyor. İnsanların en zor zamanlarında yanında olmak huzur veriyor, gençlerimize sınavda bazı konularda yardımcı olabilmek de içimi rahatlatıyor.
Bu sene üç aşamalı sınavı başarıyla geçip, kazandıkları fakülteye birincilikle kaydolmuş iki genci tanıdığım için mutluyum; Ercüment Egeli ve Nedime Özdemir.
Bu iki gencimiz, hayatın zorluklarıyla başarıyla mücadele etmiş, altından kalkmış, kaderlerini kendi istedikleri yöne doğru çevirmek için çok çalışmışlardı. Bu çalışmaları sırasında onlarla bir arada olup, zaman zaman tecrübelerimle zorlukları aşabilmelerine yardımcı olmaya gayret ettim. Onların azmini ve çalışkanlığını her zaman takdirle izledim.
Bir insanın hedeflerinin olması, bu uğurda yapması gereken zor şeyleri bile hiç yüksünmeden yapması gurur verici bir şey. Bu iki gencimiz, iyi niyetlerini ve olumlu bakış açılarını koruyarak zorlukların üstesinden gelip hayata doğru yola çıktılar. Diliyorum ve biliyorum ki, gittikleri yerlerde de hem hayatın hem de okumanın verdiği zorlukları aşıp, hayatta istedikleri yere gelip vatana ve insanlığa yararlı bireyler olacaklar inşallah.
Etrafımız böyle başarılı insan örnekleriyle dolu. Pek çok insan, zor hayat şartlarının altından başarıyla kalkmış, ayaklarının üstünde dimdik durmuş, onurlu bir hayat yaşıyorlar. Elimden geldiğince bu satırlarda böyle kişileri başkalarına da umut versin diye anlatacağım.
Başarılı olmak, çok zengin, çok ünlü ve en tanınmış kişi olmak değil.Yaşadığı zorlukların altından kalkabilmiş,başkalarına muhtaç olmadan ve kimsenin hayatını zorlaştırmadan yaşamaktır bence başarı.
Zaman içinde, başarılı olmuş bazı insanları buradan sizinle birlikte tanıyacağız. Ama bu başarı kişisel olacak. Kendi yaşadığı zorlukların altından kalkabilen insanları inceleyeceğiz. Aileden zengin olmadığı halde, üniversitede okumadığı halde başarılı işler yapıp, topluma faydalı bir halde yaşayan insanlardan söz edeceğiz.
Hayatınız boyunca iyi insanlarla karşılaşmanız ve yaşamanız dileğiyle…

Gül ATAY

17 Eylül 2010 Cuma

HAYDİ OKULA…

Yeni eğitim öğretim yılı başlıyor. Okula giden ve gitmeyen herkese hayırlı olsun! Okulların açılması kadar toplumu hareketlendiren az olay gördüm bu yaşıma kadar. Alışveriş heyecanı, nasıl getirip götüreceğim telaşı, okuldan çıkınca evde nasıl kalacak gerginliği… Bu yazdığım şeyler beni taa Ankara’dan Nazilli’ye getirdi yıllar önce.
Çoğumuz için okula çocuk göndermek heyecan dolu bir olaydır. Mutlu oluruz, çocuğumuzla birlikte biz de gelişiriz ama çalışıp da çocuğuyla ilgilenecek bir yakını olmayanlar için okul hayatı başka zorlukları da getirir. Çocuğumuz küçükken tam gün baktıracak şekilde kendimizi ayarlarız yani kreş, bakıcı gibi faktörler hayatımıza girer. Tabi bu kişiler çocuğuna bakacak kimsesi olmayanlar. Allahtan Türk milleti, çocuğu evlense de çalışsa da ölene kadar evlatlarıyla yakından ilgileniyor da mutlaka aileden biri torunlarına bakmak için kendi hayatından fedakârlık ediyor. Bizim gibi ailelerinden uzakta olan ya da bakamayacak durumda olanlarda Allaha sığınıp, hiç tanımadığımız kişilere canımızdan çok sevdiğimiz çocuklarımızı emanet ediyoruz. Çocuklar ilköğretime başlayacak olunca kreş, anaokulu veya bakan kişi devreden çıkarılıyor doğal olarak. Daha önce tam gün çocuğumuzla ilgilenecek kişiler varken, okula başlayınca yarım gün ortada kalıyor. Çocuk okuldan eve gelecek, yalnız kalacak, varsa soba yakacak, yakamazsa soğuktan titreyecek. Bunlar çalışma arkadaşlarımdan daha yaşamadan duyduğum olaylardı. Bu yüzden Ankara’dan Nazilli’ye 1991 senesinde taşındık, küçük yer daha güvenilir olur diye. Allah’a şükür babaannemiz çocuklarımızla çok güzel ilgilendi, daha sonra iki kardeş oldukları ve evimiz işimize çok yakın olduğu için kolaylıkla o günleri atlatabildik. Üçüncü doğduğunda da hem babaannemiz, hem ağabey ve ablası sayesinde büyüdü gitti çok şükür. Biz kolay atlatmıştık ama atlatamayanlar olduğunu biliyorum. Okulda program değişikliği yapılır, yarımgün erken veya geç çıkarılır, hava muhalefetinden okullar kapanır ama işler devam ettiği için çocuk nereye bırakılacak sorun olur. Çoğu kişi böyle durumlarda iş durumu müsaitse, çocuğunu işe getirirdi o zamanlar. Nedense aklımda en çok bunlar kalmış geçmişten.
Okulların açılıyor olması insanları maddi açıdan da zorluyor. Hele bu sene kıyafetler de değişmiş. Herkes her şeyi yeniden alıyor. Alan var alamayan var, uyan var uyamayan var. Bazı çocuklar çok zayıf, bazıları çok kilolu, uymayabiliyor. Gömlek pantolon kolay, diktirilir de polar ceket, penye tişörtlerin diktirilme şansı hiç yok. Asıl zor olanı eskiden bükük çocuğun kıyafeti küçüğe gelirdi, aileler biraz rahatlardı, artık o da yok. En azından bu sene için…
Biz her türlü zorluğun altından kalkıp, kolay hale getiren bir millet olduğumuz için bunun da altından kalkarız evelallah! Okul hayatının da toplum hayatının da her türlü zorluğunu yener ve hatta başka ülkelerdeki zorlukları da yener oralarda bile hem okur hem yaşarız Türk Milleti olarak.
Bütün çocuklarımıza, öğretmenlerimize, ailelerimize yeni eğitim ve öğretim yılımızın hayırlı olabilmesi dileğiyle…
Gül ATAY

3 Eylül 2010 Cuma

GÜÇ-SABIR-AKIL

‘Allah’ım,
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için güç,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sabır,
Bu ikisini ayırt edebilecek kadar akıl ver!’

Hayatımda en sevdiğim ve en çok kullandığım sözlerden birisidir bu özlü söz. Kimin söylediğini şuan için tam olarak hatırlayamadım ama kim söylediyse çok güzel söylemiş.
Hayatı ne güzel özetlemiş aslında. Her şey değiştirip değiştiremeyeceğimiz şeyler üzerinde düğümleniyor. Değiştiremeyeceğimiz konularla boş yere uğraşıp, hayatımızı boşa geçirmek var; değiştirebileceğimiz şeylerle uğraşıp dolu dolu yaşamak var.
Çocukluğumda kalabalık bir ailede yaşamanın getirdiği zorlukları değiştiremeyeceğim gerçeğini kabullenmiş ve kendimi şartlara uymaya hazırlamıştım. Bu hazırlanış, hayatımın her alanında kendimi değiştirerek sorunların altından kalkabileceğimi ve olayların gidişatını değiştirebileceğimi öğretti bana.
Evet değiştirebileceğimiz tek şeyin kendi duygu ve davranışlarımız olduğunu çok küçük yaşta öğrenmiştim hem de yaşayarak… Öğrendiğim bu şey, hem benim işlerimi kolaylaştırdı hem de çocuklarımı yetiştirirken hayatın zorluklarıyla mücadele etmede çok işimize yaradı. Aile hayatımızda, okul hayatımızda ve dahi çalışma hayatımızda…
Sistemleri, kitleleri, insanları değiştiremiyordum ama kendimi değiştirebiliyordum.
Kendimi değiştirirken aslında kendim için sistemi de değiştiriyordum. Sonraları baktım ki aksayan şeyler sistemlerden değil bizim onlara uyum sağlama sürecimizden kaynaklanıyormuş.
Mesela işe ilk başladığım zamanlar, çalıştığımız yerde sabah dokuz, dokuz buçuk arası çay saatimiz vardı. Bu çay saati bizim kahvaltı saatimiz gibi algılanır, işe sekiz buçukta geldiğimiz halde, kahvaltı etmeden hiçbirimiz doğru dürüst işe başlayamazdık. Bir de yarım saat az geliyor diye hayıflanırdık. Aynı kurumun başka bir birimine kısa süre sonra geçiş yaptığım zaman gördüm ki, evden kahvaltı yapıp gidince, işimizde ve hayatla mücadelemizde daha verimli oluyoruz.
Bazı şeyleri başkalarından beklemeden kendimiz değiştirebiliriz; işimizi sevmiyorsak, sevilebilir yanlarına odaklanabiliriz ya da olmadıysa sevebileceğimiz bir işi yapabiliriz, anlaşamadığımız bir insanın iyi yönlerine odaklanabiliriz, yaşadığımız yeri sevmiyorsak ama orada yaşamak zorundaysak, sevilebilir faaliyetlerle günümüzü geçirebiliriz. Çok çiçekli, böcekli bir cümle oldu gibi gelebilir sizlere. ‘Hayatı değiştirmek bu kadar kolay mı?’ sorusu akla gelebilir. Kolay değil elbette ama mümkün! Nerden mi biliyorum? Hepsini bizzat yaşadım da oradan…
Bunları yapmak yani hayatımı değiştirmek bir çırpıda olmadı elbette. Yıllar içinde zorlu bir çalışmayla gerçekleşti hepsi. Nasıl yaptım, neden yaptım, neleri yaptım, öğrenmek isteyen varsa da anlatabilirim. Yapılabileceğini, mümkün olduğunu herkesle paylaşabilirim.
Başlangıçtaki duamızla yazımı bitirmek istıyorum, kalplerinizde umut ışığı yakması dileğiyle…

‘Allah’ım,
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için güç,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sabır,
Bu ikisini ayırt edebilecek kadar akıl ver!’