4 Mayıs 2010 Salı

YAZMAK ZAMANI

Yazmanın zamanı mı olurmuş demeyin, elbette olur. Öyle canımız isteyince oturup, sayfalar dolusu yazı yazamayız, yani en azından ben yazamam. Yazabilmem için bir duygunun ya da bir düşüncenin beni hâkimiyeti altına alması lazım.
Şimdilerde yazacak çok konu buluyorum ama hep bir sansür mekanizmasıyla iç içe yaşıyorum.
Nerede yazdığımın farkındayım, kimlerin okuyabileceğini de az çok tahmin edebiliyorum.
Yerinde ve doğru şeyler yazabilmek önemli benim için. Şimdiye kadar yazdığım her şeyde sanki kendi özel hayatımı anlatıyormuş gibi görünse de aslında söylemek istediklerimi farklı bir yolla anlatıyordum.
Ben sadece yazarken değil, konuşurken de karşımdaki kişiye bir şeyler verebilmek amacıyla konuşurum. Dinleyen varsa, o kişi için önemli konulardan söz ederim. Dinleyen yoksa susarım. Bazen bu susma olayını öyle bir abartırım ki, kendi sessizliğimden kendim sıkılırım.
Allah’tan yanımda yöremde beni dinleyen insanlar oluyor da konuşma yetimi kaybetmiyorum.
Daha önceleri de söylemişimdir ya, çok kitap okurum diye. İşte bu susmak onun sonucu sanıyorum. Okuduğum kitaplar genelde, insan üzerine yazılmış konulardan oluşuyor; iletişim, psikoloji, çocuk eğitimi, kişisel gelişim gibi. Bunları okudukça, yaptığım ve söylediğim şeylerin başka insanları bir şekilde etkilediğini bildiğim için, sözlerime ve davranışlarıma sınırlamalar getirdim.
Arkadaşım bana derdini anlatırken, bir de ben kendi derdimle onu sıkmayayım diye sustum.
Başka birisi mahrum olduğu bir şeyden bahsederken, eğer ben ona sahipsem, yanlış bir şey söyleyip, karşımdaki kişiyi üzerim diye sustum.
Bir yakınımın, yardıma, insana ihtiyacı var diye, bana ne yaptığına bakmaksızın yardımına koştum. Büyük küçük demeden, karşılık beklemeden, insanlığımın gereği deyip, bana kötü davranan insanları bile, sık sık arayıp sordum.
Bütün bunların sonucu ne mi oldu?
Her zaman araması, yardıma koşması, susup dinlemesi, yapılması gereken ne varsa yapması beklenen bir GÜL ortaya çıktı.
Kimse, bu insanın da bir derdi vardır, biz de onu dinleyelim, arayıp, soralım. Yardıma ihtiyacı varsa yardım edelim demedi. Ben verdikçe almaya devam ettiler. En zayıf anımda, en acılı halimle bile benden bir şeyler koparmaya çalıştılar. Ama artık o GÜL gitti!
Tebrik etmek lazım böyle insanları, el birliğiyle Bir ömür süren iyi bir insan olma mücadelesi artık bitti.
Dinlemediğim her insandan, yardım etmediğim her muhtaç kişiden, iyi niyetimi koruyamadığım her durumdan, böyle insanlar sorumlu.
Tek başıma savaşamadım, yolumda yürüyemedim, engelleri aşamadım. Pes ediyorum.
Siz ne kadar iyi olsanız, fedakâr olsanız da ‘daha, daha’ diyen bir insan kitlesi oluyor etrafınızda.
Ben buralarda olacağım ama değişmiş olarak. Yolda göreceksiniz, selamlaşacağız belki ama o eski ben olmayacağım.
Buradan yazmam için bana fırsat veren Sayın Mehmet Akgül’ e ve sevgili kardeşim Rabia’ya tekrar teşekkürlerimi göndermek istiyorum.
Yazılarımı okuyup ta güzel sözlerle geri dönen dostlarıma da sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.
Benim için güzel bir süreçti. Nazilli’de yaşadığım zamanların en güzeliydi, gazetede yazı yazdığım dönem. Ama bazı şeyler gibi bu da burada bitiyor. Kim bilir belki yakın bir zamanda bir kitapla okurlarıma kavuşurum. Zaten, benim en büyük hayat amacım bir kitap yazmak.
Aslında yazılmış üç tane güzel kitabım var; çocuklarım.
Artık onlar büyüdüklerine göre diğer kitabımı yazmanın vakti geldi.
Herkese mutlu, başarılı ve dost insanlarla dolu bir ömür diliyorum.
Allah’a emanet olun!

04.05.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder