19 Ocak 2010 Salı

YAPTIKLARIMIZ, YAPAMADIKLARIMIZ...

Hayatımızda öyle kritik anlar vardır ki; işte o anda, o güne kadar yaptığımız yapmadığımız her şeyi sorgularız. Buna ‘KEŞKE’ zamanı da diyebiliriz.

Ben, bu keşke zamanlarının en acısını, annem beyin kanaması geçirip, bilincini kaybettiğinde yaşadım. ‘Keşke onunla daha çok ilgilenseydim, keşke annemi alıp arabamla gezdirebilseydim, keşke balkonda uzun uzun oturup, çekirdek yiyebilseydik!’

Artık geriye dönüşü olmayan bir süreçte bunları düşünmek dayanılmayacak kadar zor.

Hastalığı süresince hepimiz ailece onu yalnız bırakmadık, yanı başında iki, hatta üç kardeş bulunduk ama ne yazık ki giden geri gelmiyor.

Birisini kaybettiğimizde ya da uzun süreli ayrılıklar yaşandığında hep, yaptığımız kötü şeyler, yapmadığımız iyi şeyler geliyor aklımıza nedense.

Bir şeyin ya da kişinin kıymetini onu kaybettikten sonra anlamamız, insanlığımızın en zayıf noktası, yani aslında kötü bir şaka gibi…

Ayrılıkların sadece ölüm olması bile gerekmiyor.

Aynı hataları en çok çocuklarımızın, çocukluk döneminde yapıyoruz gibi geliyor. Onlar bizim uzantımızmış gibi kabul edip, sadece kendi fikir ve beklentilerimizle çocuklarımızı büyütmeye çalışıyoruz.

Bir gün büyüyüp, bizlerden uzaklaşacaklarını hiç hesaba katmadan, onların kalbini kırıyor, kişiliklerini, isteklerini yok sayıyor ve kendi bildiğimizin onlar için en iyisi olduğunu iddia ediyoruz.

Küçükken bizim yok saydığımız çocuğumuz da, büyüyünce bizi yok sayıyor. Biz onların ne düşündüğüne, ne hissettiğine önem vermemekle aslında onlara diyoruz ki; büyüyünce sen de beni umursama!

Yaptığımız her hareket, söylediğimiz her söz, çocuklarımızın üzerinde derin izler bırakıyor. Bir yerlerde okumuştum; ‘Çocuklarınız sözlerinizi değil, ayak izlerinizi takip ederler!’

Çocuklarımın benden ne kadar çok etkilendiğini fark ettiğim zaman, yanlış bir şey yapıp, onlara kötü örnek olacağım korkusunu, iliklerime kadar hissetmiştim.

Kendi çocukluğumu ve duygularımı her zaman iyi hatırladığım için, çocuklarımı yetiştirirken, geçmişlerini iyi hatırlasınlar diye elimden geleni yapmaya gayret ettim. Mutlaka eksiklerim olmuştur ama çocuklarımın samimiyetimi hissettiklerinden eminim.

Bir gün geldi ve Allah’a çok şükür, üniversiteye gittikleri için evden ayrıldılar. Ayrılık acısı vardı ama içim rahattı. Onlar yanımdayken kıymetlerini bilmiş, o günleri en iyi şekilde değerlendirmiş, yapmam gerekenler için en fazla çabayı sarf etmiştim.

Yapılan her şeye rağmen, çocuklarınız evden uzaklaşınca çaresiz kalıyor, eliniz kolunuz bağlanıyor, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.

İşte o gün, onlar yanınızdayken yaptığınız iyi ya da kötü şeyler devreye giriyor.

Yanınızdayken ona özgürlük tanıdıysanız, evden uzaklaşınca kendi denetimini sağlayabiliyor, yolunu kaybetmiyor.

Parasını nasıl harcamasını öğrettiyseniz, harçlığını idareli kullanabiliyor.

Arkadaş seçiminde onu kısıtlamayıp, her zaman güveninizi belli ettiyseniz, çevresindeki yanlışlıklara karşı direnebiliyor.

İki üç sene önce, bir arkadaşım ‘Çocuklarımın üniversite için büyük şehre gitmesi beni endişelendiriyor. Onlar gidince ne yapmalıyım?’diye sormuştu.

Ben de ‘Ne yapacaksan onlar gitmeden yap, çünkü gittikten sonra dua etmekten başka bir şey yapamıyorsun.’diye cevap vermiştim.

Hayatımızdan ‘KEŞKE’ duygusunu çıkarabilmemiz için, bir gün gelip en sevdiğimiz insanlardan ayrı düşebileceğimizi aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.

Kalp kırmadan, gönül yıkmadan bir ömür geçirmeniz dileğiyle… 18.01.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder