1 Şubat 2010 Pazartesi

BURASI NAZİLLİ !

Şubat ayının ilk günleri, saat öğleden sonra iki civarı…

Uğur Mumcu parkı ve Halk Eğitim binasının arasındaki yoldan Vergi Dairesine doğru dalgın, dalgın yürüyorum.

Birden bire, kalabalık insan sesleri kulağımı dolduruyor.

‘Ne oluyor? Bu sesler nereden geliyor?’ Diye bakınıyorken, parkta oturan, sohbet eden birkaç gruptan geldiğini fark ediyorum.

Gülümsüyorum ve içimden ‘Burası Nazilli!’ deyip, yürümeye devam ediyorum.

Güzeldir bizim Nazillimiz!

Kışın ortasında insanlarımız parkta oturur, soluklanır, işlerini yapmak için yeniden güç toplar.

Güneşin her daim ortalarda olduğu, insanı sıcacık sarmaladığı nadir yerlerdendir burası.

Güneş, başka yerlerde de var tabii ki, ama kimi yerlerde rutubet öyle yoğun oluyor ki, yaz mevsiminde nefes almakta zorlanıyor insan. Kimi yerlerde de yüzünü az gösteriyor.

Güneşimiz kışın iyi de, yazın biraz bunaltıyor… Tamam, tamam birazdan çok bunaltıyor!
Hele benim gibi çok terleyenleri…

Neredeyse her yaz, Nazilli’den gitme kararı alırım, mevsim başlarında. O kadar bunalırım yani.

Ama aklıma, Ağustos, hatta şimdilerde Temmuz ayında yediğimiz taze incirler gelince, hemen vazgeçer, sıcak olduğu için şikâyet ettiğim Nazilli’yi affediveririm.

Diğer sebzeler, meyveler belki daha az sıcakta da olabilirmiş ama incir için, çok sıcak hava gerekiyormuş, öyle duydum. Doğru ya da yanlış, ciddi bir araştırma yapmadım, hemen inandım.

Meyve, sebze demişken, ‘Burası Nazilli!’ dedirtecek başka bir uygulama geldi aklıma.

Haftanın altı günü, hem de bir gün içinde farklı, farklı mahallelerde kurulan pazarları…

Başka yerlerde yaşanan ‘Pazar alışverişi stresi’, Nazilli’de hiç yaşanmıyor. En azından ben yaşamıyorum. Zaten alışverişi de ben yapmıyorum, sağ olsun eşim hallediyor bu işi.

Benim memleketim Polatlı’da çocukluğumdan beri Perşembe günleri Pazar kurulur.

Hatırlıyorum da Rahmetli Anneciğim, perşembeye kadar evdeki erzak dağılımını yapmak için çok zorlanırdı. Çünkü bizim oralarda o zamanlar, çok manav yoktu, olsa bile pahalıydı.

Perşembe günleri sevgili Babacığım, öğle tatilinde pazara çıkar, aldığı eşyaları da, sürürcüsünü tanıdığı bir at arabasıyla eve gönderirdi. Benim görevim de arabadaki eşyaları eve taşımak olurdu(Tabii sadece benim değil, o sırada evde kim varsa aynı şeyleri yapardı.).

Şunu demek istiyorum; Perşembeden perşembeye pazar zor oluyordu ama Nazilli’de her şey öyle kolay ki, neredeyse her gün taze bir şeyler almak mümkün.

Domates bitiyor, haydi Cumartesi pazarına…
Portakal bitiyor, Salı pazarına git, al…

Nazilli için ‘Cennetten Bir Köşe!’ demiştim de bayağı bir tepki almıştım.

Yaşanılan her yerde, iyi de vardır, kötü de…

Önemli olan bizim nelere dikkat ettiğimiz.

Hayattaki olumsuzlukları alıp, önsıralara oturtturursak, olumlular arka sıralarda kalıp, hayatımızdan uzaklaşırlar.

Tamam. Küçük bir yerde yaşamak gerçekten zor. Her tarafı paparazziyle dolu şöhretler gibi yaşıyoruz. Yani her yaptığımızı, herkes kısa zamanda öğreniyor.

Bir sohbet sırasında; öğle yemeğinde eşiniz nereye gitmiş, hatta ne yemiş, onu bile öğreniyorsunuz, lokantanın sahibinden.
Burası Nazilli işte!

Büyük şehirde, kimse kimseyi tanımıyor. Herkes kendi âleminde… Zoru da kolayı da yalnız yaşıyor.

İyi zamanlarda kimsenin karışmaması iyi de, zor zamanları yalnız geçirmek çok acı bence.

İnsan yaşadığı bir acıyı ancak sevdikleriyle atlatabiliyor.

Burada şunu belirtmek istiyorum; zor zamanlarda yanımızda sevdiklerimiz olsun istiyorsak, bizim de sevdiklerimizin zor zamanlarında yanında olmamız gerekiyor.

Bir hastalık, ölüm olayı yaşayan tanıdıklarımıza, kendi uygun olduğumuz vakitte değil de onların ihtiyaç duyduğu zaman gitmek çok önemli.

İşte, küçük yerlerde, adet yerini bulsun diye gelenlerde olabiliyor ama cenazede, hastalıkta gelenler çok oluyor. En kötü günlerimizde etrafımız kalabalık oluyor. Çünkü haberler çabuk duyulduğu için ulaşılması kolay oluyor.

Büyük şehirde; yaşandıklarımızın üzerine, birde bunları başkalarına duyurmak zorunda kalıyoruz.

İyiyi, kötüyü tartıp, yaşadıklarımızı değerlendirelim.

Elimizdeki iyilerin kıymetini bilelim.

Şimdi diyeceksiniz ki: ‘Nazilli’den güzel başka bir yer yok mu?’

Var elbette!

Ama biz Nazilli’de yaşıyoruz…

Önemli olan, yaşadığımız yerin, yaşadığımız anın kıymetini bilmek.

Sahip olduklarımızla mutlu olup, elimizdekilerle yetinmek bizi, sürekli mutluluğa, en önemlisi huzura götürür.

Mutlu, huzurlu günler dileğiyle… 02.02.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder