6 Kasım 2010 Cumartesi

SORUMLULUK KİMİN?

Bu devirde çocuk olmak zor ana-baba olmak hepten zor! Sınavlar çocuklarımızın önünde devasa engeller gibi duruyor. Hayatı, herhangi bir okula girmek için gerekli sınavlardan ibaret sayar olduk. Müzik, resim, beden eğitimi… Hepsi yok sayılıyor. Dolayısıyla sanat yok ediliyor. Oysa insan olarak hepsine ihtiyacımız var.
Yemek yerken tek bir besinle besleniyor muyuz? Hayır!
Çeşitli besin gruplarını bir araya getirip lezzetli yemekler hazırlıyoruz. Meyve, sebze, et, tahıl… Bunları değişik tariflerle oluşturup soframıza getiriyoruz. İşte beynimizin, ruhumuzun ve bedenimizin de değişik bilgi ve faaliyetlere ihtiyacı var; gelişip mutlu olabilmesi için.
Sınavlara hazırlanmak öyle bir önem kazandı ki çocuklarımıza spor yaptırmayı, bir enstrüman çaldırmayı gereksiz bulur olduk. Niye? Çünkü ders çalışacaklar!
Tanıdığım herkese spor yapın, zekânız gelişir diyorum. Vaktimiz yok ders çalışıyoruz diyorlar. Bunlar çocuklar… Anne babalarla konuşuyorum, mutlaka spor yapsınlar diye. Onlardan da aynı cevap; Özel ders, dershane, okul… Vakit yok!
Çocuklarımızın en değerli zamanları heba olup gidiyor haberimiz yok. Spora zaman ayırmakla ne çok şey kazanacaklarını bilseler mutlaka vakit ayırırlar ama…
En çok ilgimi çeken şeylerden biri beynimiz. Yıllardır nedensiz bir merakla beyinle ilgili kitaplar okudum durdum. Diyeceksiniz ki ‘Sana ne! Araştırmacı mısın? Bilim adamı mısın?’
İşte benim düşüncelerim bu noktada değişiyor. Benim bir beynim var mı? Evet var!
İyi de ben bu beynimi tanıma işini neden sadece araştırmacılara veya uzmanlara bırakayım? Beynimi nasıl kullanacağımı niye başkalarından öğreneyim?
Hayatım boyunca yapabileceklerimi asla sınırlamadım. Çocuklarımla ilgili bir konuyu öğretmeni daha iyi bilir demedim. Hastalandığım zaman çaresini doktor daha iyi bilir demedim. Sorunlarımın kökenine inip çözümünü kendim ardım, psikologa havale etmedim. İnanın bana hepsinde de başarılı oldum Allah’a şükür.
Bu günlerde herkes birilerine kendi hayatını havale ediyor. Hasta doktora, öğrenci öğretmene, yasalarla sorunu olan avukata…
Allah hiçbirini başımızdan eksik etmesin ama bütün sorumluluğu onlara devrederek kendimizi kurtaramayız. Doktorun çok hastası var ama biz sadece kendimizden ve ailemizden sorumluyuz. Öğretmenin çok öğrencisi var bizim sadece kendi çocuklarımız… Avukatın çok müvekkili, çok işi var ama biz öncelikle kendi işimizden sorumluyuz.
İşi çok insanlara işimizi ve kendimizi havale ederken arada kaynayıp gitme durumu da var aklımızdan çıkarmayalım.
Demek istediğim; hayatımızla ilgili sorumluluklarımızı bilelim, kendi hayatımızı kendimiz yönetelim.
Yukarıda da söylediğim gibi, beyinle ilgili çok araştırma yaptım ve dahi ‘Beyni Etkin Kullanma Eğitimi’ almak için beş hafta pazar günleri İzmir’e gidip gelmişliğim bile var.
İşte o eğitimde öğrendiklerim hayatımın ne kadar anlamlı ve doğru geçtiğini gösterdi bana.
Eğitmenimiz Sayın Melik Duyar’ın yıllardır yaptığı araştırma ve çalışmaların sonucu pratik bir şekilde elimizin altındaydı. Bize uzanıp alıp, kullanmak kalıyordu.
Ben öğrendiklerimi paylaşmayı severim, bunları sizinle paylaşayım dedim.
Beynimiz; sağ ve sol lop denilen iki bölümden oluşuyor. Bu iki lobu sinir liflerinden oluşan corpus callosum birbirine bağlıyor. Vücudumuzda çift bulunan bazı organlar birbirinin yedeği olabiliyorken mesela gözümüz, kulağımız, böbereğimizin herhangi birine bir şey olduğunda (Allah korusun!) diğeri yedek olarak kullanılabilmekteyken, beynimizn iki lobunda bu özellik yok. Her iki lobun işlevleri ve kullanıldığı yerler farklı. Yani bir taraf hasar görünce (Allah korusun)diğer tarafla idare edemiyoruz. Felç geçirenlerden anlaşılacağı üzere hangi bölüm hasar gördüyse orada aksamalar yaşanıyor; kiminde konuşma, kiminde yürüme, kimisinde de hafıza kaybı oluşuyor(muş).
Sol beyin, analitik, sayılar, matematik, konuşma gibi konularla ilgileniyorken; sağ beyin müzik, renk, hayal, ritm gibi konularla ilgileniyor. Sağ elini kullananlarda sol beyin hâkim; sol elini kullananlarda sağ beyin… Sol beyin detaycı, sağ beyin bütünü görüyor.
Genelde hangi elimizi kullanıyorsak o lop hâkim duruma geçiyor.
Bunları öğrenince eğitim sistemimizin hep sol beyin ağırlıklı olduğunu gördüm. Yani sağ elini kullananlara göre düzenlenmiş bir sistem. Bu uygulama diğer ülkelerde de görülüyor. Sol elini kullanan çocuklar bu yüzden eğitim sistemine uyum sağlamakta zorlanıyor, başarısızmış gibi algılanıyor. Gerçi Allah’a şükür son yıllarda eğitim sistemimizde ‘Çoklu Zekâ Teorisi’ üzerinde durulup, farklı öğrenme şekilleri de hayata geçiriliyor.
Öğrendiğim şeylerden biri de zekâyı maksimum seviyeye çıkarmak için, beynimizin her iki lobunu da etkin kullanmamız gerektiğiydi.
İşte çocuklarımızı müzikten, resimden, danstan ve spordan uzak tutarak onların hem daha mutlu hem daha zeki olma fırsatlarını ellerinden alıyoruz. Bilsek ki matematik, Türkçe, fen bilgisi, sosyal bilgiler ve kitap okumak kadar bunlar da yararlı, böyle davranır mıydık acaba?
Çok kitap okuyan biri olarak şunu söyleyebilirim: Kitap okumak öğrenmenin tek şartı değil, sadece bir yoludur. Sol lobu etkin insanların öğrenmesinde etkili bir faktördür. Sağ beyin etkin bir insan; renklerden, şekillerden ve hatta müzikten bile bir şeyler öğrenebilir. İçim acıyarak görüyorum, öyle çok cevher heba ediliyor.
Diyeceğim o ki; kendi hayatımızın, çocuklarımızın, ailemizin dolayısıyla toplumumuzun sorumluluğunu üstlenelim. Neler yapabileceğimizin farkına varalım ve uygulayalım. Herşeyi devletten okuldan, toplumdan beklemeyelim. Evet, bütün dünyayı değiştiremeyiz ama kendimizi ve içinde yaşadığımız ortamı değiştirebiliriz. Ben kendi adıma daima değiştirebileceğim şeylere odaklanmışımdır. Değiştiremeyeceklerimle vakit kaybetmemiş, ancak yapabileceklerimi hayata geçirmişimdir.
Kendini yöneten biri olabilmek,
Kendi ayakları üzerinde durabilen çocuklar yetiştirebilmek,
Topluma yararlı öğrenciler yetiştiren öğretmenler olabilmek,
Dünyaya olumlu katkılar yapabilen insanlardan olabilmek dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder