22 Ocak 2011 Cumartesi

HİÇLİK NEDİR?

Sen, senliğini bırak! Ben, benliğimi!
Sen, senliğinden vazgeç! Ben, benliğimden…
Sensiz, bensiz olalım!
"Hiç”likte buluşalım!
"BİR" olalım!

Hz. Mevlana, insanları birleştirmek için yüzyıllar öncesinden böyle demiş, demiş de insanlar bu sözün anlamını yerine getirebilmiş mi? Önemli olan bu…
İnsanız hepimiz, ben olma, bir şey olma, kimliklerimize sıkı sıkıya sarılma ihtiyacı içindeyiz.
Bir yerlere gittiğimde kendini tanıt dediklerinde aklıma ilk gelen; ‘Evli, üç çocuk annesi, okumayı seven birisiyim.’ Cümlesi olur. Tabii karşı taraf ‘Bu da hiçbir şeymiş!’ der geçer. Benim bu saydıklarım hiçbir şeyse evet, hiçbir şeyim.
Eğitimlere katılmayı çok severim, Ankara, İstanbul, İzmir. Nerede ihtiyaç hissettiğim bir konuda eğitim varsa, mutlaka vakit ve nakit ayırırım, katılırım o eğitime. İşte en çok oralarda yaşarım bu anları. Çünkü Türkiye’nin değişik yerlerinden, değişik meslek gruplarından ve değişik hayatlar yaşayan insanları, orada toplanmıştır. Aynı eğitime katılmışızdır ama hepimizin hedefleri farklıdır. Kimi sertifika alıp, o alanda eğitimler vermek için gelir. Kimi, mesleki alanda daha üst düzeylere çıkmak için gelir. Kimi kim olduğunu, daha doğrusu kendisinin olduğunu sandığı kişiyi başkalarına anlatmak için gelir. Ben gariban da; ‘ Daha çok ne öğrenebilirim acaba?’ diye sadece öğrenme amaçlı katılırım bu eğitimlere.
Tanışma fasıllarımızda bazılarından o kadar çok kimlik tanımı çıkar ki, ‘Bu kadar büyüksen bu eğitimde öğreneceğin daha ne kaldı da buraya geldin?’ sorusunu sormaktan kendimizi alamayız. Çalıştıkları yerleri söylerler. Bitirdikleri okulu söylerler. Daha önce aldıkları eğitimleri sıralarlar. Sanırsınız ki, her şeyi biliyorlar da buraya lütfedip gelmişler, sadece o ortamı şereflendirmek için…
Katıldığım her eğitim, ayrıca bunları da öğretti bana. İnsanların hangi durumlarda nasıl davrandıklarını, hayalle gerçeği nasıl karıştırdıklarını, göstermeye çalıştıklarıyla görünenin nasıl farklı olduğunu öğrendim, bu eğitimlerde. Benim oralara gitmekteki amacım sadece öğrenmek olduğu için sessiz kalır dinlerdim. Çok iyi bildiğim konular geçerken bile yorum yapmaz, bilmeyen diğer arkadaşların öğrenme hakkını almayayım diye derse müdahale etmezdim. Ama görürdüm ki başkaları ufacık bilgisiyle bile ahkâm keser, ne kadar bilgili olduğunu göstermek için dersi bir saat geciktirirlerdi.
O zamanlarda hep şükretmişimdir Allah’ıma, beni böyle, sapla samanı ayırabilir bir halde yarattığı için. Daha doğrusu içime öğrenme aşkını yerleştirdiği için…
Bir yere bir şeyler öğrenmeye gidiyorsa bir insan, kafasını boşaltmalı, eski bildiklerini unutmalı… Unutmalı ki, yeni bilgiler kafasına girebilsin! Daha önce yapmadığımız bir şeyin eğitimini alıyorsak, yeni şeyler uygulama zamanımız gelmiş demektir. ‘Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde edemeyiz!’ demiş, Einstain. Değişmek istiyorsak değişmemizi sağlayacak, değişik şeyler yapmamız gerekir.
İşte hiçlik boyutu burada devreye giriyor benim düşüncelerime göre. Farklı bir amaçla farklı bir ortama giriyorsak, o ortamın gereklerini yapmamız gerekiyor. Her zaman yaptığımız işten farklı bir iş yapıyorsak ve bu işi yapabilmek için başkalarıyla ekip çalışması yapmamız gerekiyorsa, diyorum ki; ‘Var olabilmek için önce yok olmayı öğreneceğiz!’
Meslek gruplarındaki hiyerarşik düzenleme bazı zamanlarda yok edilmeli ki daha başarılı işlere imza atılabilinsin. Alt elemanından gelen yararlı ve kar getirebilecek önerilere amirler uygulama fırsatı versin ki hem kurum gelişsin, hem insanlık…
Bazı durumlarda faydalı ama farklı bir öneriyle yaklaşan insanlara ödül yerine ceza bile verilebiliyor. Eski zamanlarda doktorlar, doğum yaptırırken ameliyat eldiveni kullanmazlarmış. Doktorlardan biri çocuk ve anne ölümlerini araştırırken, doğum sırasındaki mikrop kapmasından kaynaklanan ölümlerin çokluğunu fark etmiş ve doğum sırasında da doktorların eldiven takması gerektiğini söylemiş. Ne yapmışlar dersiniz? İşten atmışlar o doktoru. İşten atılmış ama hazırladığı çalışma başkalarının dikkatini çekmiş, haklı bulunmuş ve artık eldivenle doğum yaptırılma kararı alınmış. Ama eminim bu süreç çok uzun sürmüştür.
İnsanları yeni şeylere inandırmak, değiştirmek zor, hatta imkânsız. Kendileri hazır olduklarında inanıp, değişiyorlar.
Ben daha önemliyim, mevkiim senden yukarda, en iyi ben bilirimleri bırakıp, hepimiz için en iyiye doğru gitsek…
Kendimizden tamamen vazgeçip, başkaları uğruna feda edelim de demiyorum. Sadece ben önemliyim ama sen de benim kadar önemlisin noktasında insanlara yaklaşalım istiyorum. Dünya büyük, nimetler çok! Hepimize yetecek kadar… Paylaşmayı bilelim.
Zor durumda olanlara yardım edelim. Bence paramızı en iyi değerlendirme yeri bankada faizde tutmak değil, başka insanların kullanımına sunmaktır. Çünkü o para zaten bizim değil. Geçici olarak kullanmamız için bize verilmiş.
Zamanımızı, ilgimizi, bilgimizi başkalarıyla paylaşalım. Göreceğiz ki paylaştığımız bu değerlerimiz artarak, ihtiyacımız olduğu anda bize geri geliyor.
Hiçlik makamına erişip, BİR olabilmemiz dileğiyle…

Gül ATAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder