7 Ocak 2011 Cuma

HADDİNİ BİL!

Ne kadar okursam okuyayım, ‘ Ne biliyorsun?’ dediklerinde sadece; ‘HADDİMİ BİLİYORUM!’ derim.’
Mevlana’nın bu sözü, çok okumanın anlamını ve sonucunu da açıklamış oluyor en güzel haliyle.
Okumak, öğrenmek, gelişmek güzel. İnsanın hayatına anlam katıyor. Bildiklerimiz artınca, kendimize güvenimiz de artıyor. Farklı hissediyoruz kendimizi. Bir süre sonra bu farklı hissediş toplumdan kopma aşamasına gelebiliyor. Çünkü bizim bildiğimiz birçok şeyi etrafımızdaki insanlar bilmiyor, anlamıyor. Fikirlerimiz ve duygularımızla yalnız kalıyoruz çoğu zaman.
Bu kavşağa geldiğim yıllarda, yani ben başkalarından çok biliyorum onlar az biliyor noktasına geldiğim zaman tehlikeli bir dönemeçte olduğumun endişesini, iliklerime kadar hissetmiştim. Hayatımın geri kalanı için önemli bir karar vermek durumundaydım. Çevremdekilerden kopmamak için ya okumayı, öğrenmeyi, gelişmeyi bırakacaktım ya da iletişim kurmanın yeni yollarını öğrenecektim. Bunca yıl emek verdiğim, okumayı, öğrenmeyi bırakıp geri adım atma düşüncesi bile hiç hoşuma gitmedi. Bu yüzden ikinci yolu seçtim. Okuduğum her şeyi sadece kendimi geliştirmek için okudum, başkaları bu konuda ne düşünüyor, ne biliyor sorgulaması yapmadan… Dedim ki; ‘Önce kendimin noksanlıklarını gidereyim. Benim her şeyim tam değil ki, dönüp başkalarını eleştireyim.’
Böyle olunca, başkaları ne biliyor ne bilmiyor konusu kafamı kurcalamaz oldu artık. Öyle ya, bilmediğim o kadar çok şey var ki, hayatım boyunca okusam öğrenmeme yetmeyecek…
Okuduğum şeyleri de değiştirdim bu süre içinde. Değiştiremeyeceğimiz konularda okuyunca, o bilgi bir süre sonra insana yük oluyor. Bu yüzden okuyunca, değişebileceğim, değiştirebileceğim konulara yöneldim. Başkalarının fikirlerini çok önemsemedim. Eğer benim hayatıma olumlu bir şey katmayacaksa hiçbir düşünce, fikir ve eylemi hayatıma dâhil etmedim. Bir gruba girip, sadece oranın bir ferdi olarak kalmadım. Orada yapabileceğim şeyler varsa yaptım, yapacağım şeylerin olmadığı gruplardan ve ortamlardan uzaklaştım. Çünkü boşa harcanacak vakit yoktu.
Benim vaktim hep değerli olmuştur, şu noktada; üç çocuğum var. Yaptığım ve yapmadığım her şey benimle birlikte onların da hayatını etkiliyor. Seçimlerimi yaparken hep bunu göz önünde bulundurdum: ‘Çocuklarım olumlu veya olumsuz etkilenecekler mi?’ Onlar için en iyisini yapmaya çalıştım hayatım boyunca. İlgisizmiş gibi göründüğüm anlarda bile onlara faydalı olmaya çalışıyordum aslında. Zaman içinde gördüm ki, çok doğru bir seçim yapmışım.
Kitap okumak, insanda farklı açılımlar meydana getiriyor. Bakış açınız genişliyor. Karşınızdaki insanın yerine kendinizi koyuyor ve onu anlıyorsunuz. Anlayınca da çatışmalar sona eriyor.
Yıllar için de kişisel gelişim kitaplarına yönelişim kaçınılmaz oldu. Demiştim ya değiştirebileceğim şeylere yöneldim diye. İşte bir insanın hayatta değiştirebileceği tek şeyin kendisi olduğuna inandığım için, işe kendimi değiştirmekle başladım. Okuduğum kitapların hayatımı değiştirme ve geliştirme yönünde katkısı olduğunu hissettiğim anda ne olmak ve nasıl olmak istiyorsam o konuda kitaplar okumaya başladım. Bu okuyuş bana yapabileceğim şeylerin hiç de az olmadığını gösterdi.
Kişisel gelişim kitapları en çok değişime yöneliktir. Şimdiki halinizden başka olmak istiyorsanız değişmelisiniz der. Ben de okuduğum şeyleri hayata geçirmeye başladım. Her söyleneni en az bir defa uyguladım. Sonucundan memnun kaldıklarımı hayatım dâhil ettim, yararlı bulmadıklarımı eledim, gitti. Değişim ve gelişim sırasında fark ettim ki, aslında çok şeyler yapabilirmişim. Yani aslında sınırlarım benim bildiğimden daha genişmiş. Yapabilir olduğum çok şey varmış da benim haberim yokmuş. Hani herkes darda kalınca, hiç yapmadığı bir şeyi yapar ya… Kadınlar, arabanın tekerini değiştirir, erkekler çamaşırı elleriyle yıkamak zorunda kalır, işte öyle bir şey. Aslında hepimizin içinde hiç kullanmadığımız büyük bir güç var. Kendimizi o kadar sınırlamışız ki, neler yapabiliriz asla farkında olmuyoruz. Ben artık farkındayım. Neler yapabileceğimi biliyorum. Zamanı geldikçe, yapabileceğim şeyleri tek tek hayata geçireceğim inşallah.
Tam da bu noktada, en başta Mevlana’nın sözleri bende farklı bir çağrışım uyandırdı. Şimdiye kadar biz, haddini bilmekten; susup oturmayı, saygılı ve alçak gönüllü bir insan olmayı anladık hep. Ama belki Mevlana bize ta o yıllardan neler yapabileceğimizi göstermek istemiştir. Yapabileceğimiz şeylerin sonsuz olduğunu anlatmak istemiştir diye bir düşünce geçti aklımdan. Onun sözünü bir de bu bakış açısıyla sorguladım kendimce.
Diyelim ki ve inşallah öyle demek istemiştir ama biz kendimizin neler yapabileceğimizi bilmiyor isek, sınırlarımıza ulaşmayı da beceremeyeceğiz demektir.
Bu durumda öncelikle kendi sınırlarımızın farkında olmamız gerek. Neler yapıp, neler yapabileceğimizin ve hatta bunu en kısa yoldan öğrenmemiz gerek.
Bunun için önce içimize dönmeliyiz. Kendimize sorular sormalıyız.’Kendi istediğim hayatı yaşıyor muyum? Yapmak istediklerimle yaptıklarım aynı mı?’ gibi sorularla, önce kendimizi tanımamız lazım. Sorular sorunca kendimize, beynimiz, bilinçaltımız bir süre sonra o soruların cevabını da gönderecektir; bir şarkı, bir şiir, kitapta okunan bir cümle ya da tanıdığımız birinden duyduğumuz bir söz olarak. Ya da en iyisi içsel bir düşünce olarak duyacağız bu cevabı…
Evet, haddimizi bilmek, bizi;
İnanamayacağımız yerlere ulaştırabilir.
Her türlü başarıya kapımızı açabilir.
İç huzurumuza kavuşmamızı sağlayabilir.
Toplumumuz için en faydalı bir insan haline getirebilir.
Sorularınıza aldığınız cevapları yakalayabilmeniz dileğiyle…


Gül ATAY
08.01.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder