29 Ocak 2011 Cumartesi

GURBET KUŞLARI...

Yaşadığımız günler okul tatillerinin yaşandığı günler.İlk, orta öğretimlerin ve üniversitelerin yarıyıl tatilleri yaşanmakta. Hafta sonuyla gelen tatil gününde sanırsınız ki herkes bir yereden bir yerlere göç ediyor...Göçmen kuşların gruplar halinde gezdikleri gibi, insanlar kalabalıklar halinde bir yerden bir yerlere gidiyorlardı.Ben de çocuklarımı görmek üzere yola çıkmış olduğum için bu kalabalık grubun içinde sürüklendim durdum bir süre...
Üniversiteyi ailesinin yanında okuyan şanslı insanlardanım. Gurbetlik duygusunu en azından o yaşlarda yaşamaya başlamadım. Evlenip,çoluk çocuğa karıştığım ilk sekiz sene de memleketimdeydim. 1991 yılında hayat şartları bizi Nazilli’de yaşamaya doğru harekete geçirdi. O yıl, Ankara’dan Nazilli’ye göçettik. Resmen göç yaşadık çünkü taşınmaya karar vermemizle taşınmamız arasında bir ay gibi kısa bir süre vardı.Her şey öyle hızlı gelişti ki kimse daha ne olduğunu anlamadan biz Nazilli’ye yerleşmiştik bile...
Gurbet kuşu oluşum o yıllarda başladı.Farklı bir bölge, farklı alışkanlıklar, farklı şive...Her şey çok zor gelmişti ilk zamanlar. Hala daha çok alışabildiğim söylenemez ama... Zor gelmişti bana gurbet. Her içim sızladığında, ‘Ya yurtdışında yaşayanlar ne yapsın?’ diye düşünüp kendimi avutmaya çalışıyordum.
Büyükşehirden gelmiştim, çalıştığım kurumun önemli bir yerinden gelmiştim, gençtim, ideallerim hayallerim vardı. Ama küçük bir yerde yaşamayı seçmiştim. ilk zamanlar bir süre içimdeki duyguları ve hayalleri korudum. Bu süre içinde yaşadığım yere uyum sağlamam zorlaştı. Bu zorluğu yaratan şeyin benim beklentilerim olduğunu farkedince, bıraktım eskiye dair ne varsa; duygu, düşünce,hayal, ideal...
Artık nerede yaşadığımın ve nasıl davranmam gerektiğinin bilincindeydim.Çevremdeki herkesi değiştiremezdim. En iyisi ve kolayı kendimi değiştirmekti ve ben de öyle yaptım. Yaşadığım yerin güzelliklerini ve kolaylıklarını ön planda tuttum hep. Bu şartların aslında bizim için en doğrusu olduğunu ise yıllar sonra çocuklarım üniversiteye başlamılken anlayacaktım.
Çocuklarım, küçük bir yerde yaşadıkları halde, üniversite eğitimi için geldikleri büyükşehirde hayat şartlarına uyum sağlayarak yaşamayı becerebildiler Allah’a şükür. Çevremde çoğu kişiden duyuyordum, çocuklarına ev tutup,sınav zamanları yanlarına gittiklerini, onların yemek ve temizlik işlerinde yardımcı olduklarını. Herkes aynı şartlarda değildir elbette ama ben çok yanlarında olamadım, gurbete gönderdiğim çocuklarımın.Arada sırada çok ihtiyaç oldukça gidebildim yanlarına.
Zaman içinde gördüm ki bu gidemeyişimiz bile onlara olumlu katkılar yapmış.Evet hayatın zorluklarıyla tek başlarına mücadele etmişlerdi ama nasıl mücadele edileceğini de öğrenmişlerdi.Bize ya da başkalarına yıkılmadan hayatın sorumluluğunu üstlenmeyi öğrenmişlerdi.Az parayla idare etmeyi,aç kalırlarsa güçsüz kalacaklarını, ‘Yemeğini ye, üstüne kalın bir şey giy!’ diyen biri olmadan da yaşamayı öğrenmişlerdi.Biz anne ve babaların çocuklarımıza öğretmemiz gereken en önemli şeyin kendi ayakları üzerinde durdukları bir hayat olduğuna inanıyorum.

Yaşadığımız yer küçük, kolay ama orada edindiğimiz beceriler bizim büyükşehirde yaşamamızı daha bir kolaylaştırmış sanki.Küçük yerde yaşarken hayatın bir provasını yapmışız sanki,gerçeğe dönüştüğünde de zorlanmamışız. Herkes için bunlar aynı olmayabilir. Ben kendi hayatımızdan örnek veriyorum. Böyle olmasında en büyük etkenin; bizim başka bir büyükşehirden yani Ankara’dan hayatın zorlukları sonucu Nazilli’ye gelmiş olmamızdır kuşkusuz.
Yaşanacak zorlukları bildiğimiz için çocukları da ona göre yetiştirmişiz. Küçük yer şartlarına göre değil, dünyanın büyüklüğünü fark ede ede kendimiz dahil, yaşamış ve gelişmişiz.
İşte bu gün, hayatı öğrenip yaşamayı başaran çocuklarımın yanındayım, yani İstanbul’dayım.
Gurbet kuşu, gurbet kuşlarını ziyarete geldi. Bir yerden başka bir yere gitmek, insana hayatı sorgulatıyor...Mukayeseler yapma imkanı veriyor; ‘İyi ki!’ diyor, ‘Keşke!’ diyor... Allahtan ben, ‘İyi ki!’ faslına geçtim. Yaşadıklarımızın bizim için yazılmış en uygun ve doğru senaryo olduğunun farkına vardım çok şükür. Kendi gurbetimin çocuklarımın sılası olduğunun da farkındayım. ‘Artık çocuklarının yanına yerleşirsin.’ Diyenlere, ‘Çocuklarımı, döneceğimiz bir yer var duygusundan mahrum edemem.Ana baba evlerinin sıcaklıgının varlığını hep hatırlamalılar. Büyükşehirden ve hatta başka ülkjelerden sıkıldıklarında, bunaldıklarında dönüp gelebilecekleri güvenilir bir limanları olduğunu bilsinler.’ Diyorum.
Gurbet olmasaydı kavuşmak bu kadar güzel olmazdı. Çocuklarımın beni görünce yaşadığı mutluluğu ve sevinci görmek ilk defa iyi ki gurbetteymişiz dedirtti. Gün olup gurbeti seveceğimi söyleseler, ‘Deli misiniz siz, olmaz öyle şey !’ der ve inanmazdım ama yaşadım ve gördüm.
Aileden ayrı yaşamanın kötü olmadığını,
Büyükşehirden, küçük bir yere taşınmanın imkansız olmadığını, İşte ayakları üzerinde durup, bir evi paylaşarak genç yaşlarında zoru başaran çocuklarımın yanındayım şimdi, yani İstanbul’dayım
Küçük bir yerden, büyükşehire okumaya gitmenin zor olmadığını gördüm.
Başımıza gelen her şeyin aslında bizim hayrımıza olduğunun bilincinde bir hayat sürmemiz dileğiyle...

Gül ATAY
29.01.2011
İSTANBUL

2 yorum:

  1. Ah arkadaşım, iyi ki gurbete giderken beni unutmadın götürdün yanında...Gün olup benim de senin gibi düşünebilmem en büyük dileklerimden biri....İyi ki seni tanımışım, iyi ki benim de limanım olmuşun, iyi ki varsın. Çocuklara da sevgiler, başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim canım arkadaşım.Yazının sonunda bir cümle karışık çıkmış,nedenini bilemedim.Bu haliyle bile beğenmene çok sevindim.Her zaman yüreğimdesin Canım Nur'um!

    YanıtlaSil