18 Şubat 2011 Cuma

NEREDEN NEREYE…

‘Hayatta amaçlanacak iki şey vardır. Önce istediğine ulaşmak sonra onun keyfini çıkarmak. Sadece en akıllılar ikinciye ulaşır… LOGAN PEARSALL SIMITH’

Hayatımızı isteklerimize ulaşmak için uğraşarak geçiririz gerçekten. Hep bir yarış, hep bir koşturmaca… Durup dinlenmeye vakit yok! ‘Nereden geldik, nereye gidiyoruz?’ soruları, ‘Burası benim için doğru yer mi? Daha ilerlemem gerekiyor mu?’ Sorgulaması yapmak yok!
Hep böyledir genelde… Hayatımız belirli davranış ve rutinin arasına sıkışmış gibidir, bir şeylere ulaşma gayesiyle sürdürür gideriz. Çalışma hayatına başladığımız ilk günlerde emekliliğimize ne kadar kalmış onu hesaplarız… Yeni bir yıla girdiğimizde, o yıl içindeki tatilleri hesaplarız… Okula başladığımızda yarıyıl tatili hangi güne geliyor, okulun kapanış günü Haziran ayının hangi gününe rastlıyor, bunları hesaplarız…
İstediğimiz şeylere ulaştığımızı anlayabilmemiz için önce ne istediğimizi bilmemiz gerekiyor. Alleddin’in Sihirli Lambası veya böyle dileklerle ilgili başka masalları ya da öyküleri okurken, gözlerimi kapatıp düşünürdüm, ‘Bana sorulsaydı neyi dilerdim?’ diye…
Bu sorgulama zamanla neyi isteyip, neyi istemediğimi de belirlememe yardımcı oldu. Kafamda bazı durumlar netleşti. Öncelikle aniden ‘Dile benden ne dilersen!’ sözlerini duyduğumda verecek cevabı kafamda hazırlamıştım. Bu hazır oluş, beni istediğim şeyleri yapma yönünde planlı programlı bir gelişmeye doğru götürdü.
Hayatta en çok ne yapmak istediğimi belirledim önce… Yapmak istediğim çok şey olmasına rağmen, en önemlisini buldum; KİTAP YAZMAK!
Yıllardır içimi bir kor gibi yakan bu ateşin odununu kendi ellerimle attım hep yüreğime…
En imkânsız zamanlarda bile bir gün bir kitabımın olacağı hayali ve düşüncesi beni terk etmedi. Kitap okumayı, iyi kitaplar yazabilmenin birinci şartı olduğu kabul etmiştim. Bu yüzden çok okudum, zamanla hızlı okuma tekniklerini de öğrenerek okuduğum kitap sayısını artırdım. Ev, iş, çocuklar… Hayat hızla aktı, geçti… Kucağıma çocuklarımı aldığım anlarda, yazmaktan uzaklaşabilirim duygusu içime yerleşmeden, en güzel cümleler, defterime döküldü. Çalışma ortamımın en zorlayıcı anlarını gene defterime karaladığım üç beş cümle ile atlattım. Hayatımda ne önemliyse yazdım, kaydettim.
Gel gör ki, kitap yazmak hala uzaklarda kalıyordu. Çünkü hayatla çok iç içe, yoğun yaşıyordum. Sanıyordum ki yazmak için tenha, sessiz, kimsesiz yerler gerek.
Sonraları, değerbilir insanlar sayesinde yerel gazetemizde haftalık yazılarım çıkmaya başladı. Bu yazıların insanlara ulaştığını, onlarda hoş duygular uyandırdığını duydukça, yazmaktan daha çok keyif aldım. Tabii bu arada kitap hayalimi hiç aklımdan çıkarmadan…
Öncelikle, ‘Nasıl bir kitap olacak, adı ne olacak?’ gibi sorularımı sordum kendime ve bir plan yaptım. Sonraları da ‘Nasıl basılır, ne kadar para tutar?’ araştırmalarını…
Anlayacağınız ciddi bir çalışma içine girmiştim ama çok kimseyle paylaşmadan. Çünkü işin ucunda bu hayali gerçekleştirememek de vardı (Allah korusun!)
Bu arayış ve çalışmalarım sonunda bir kitabım oldu nihayet! Allah yardım etti, doğru insanları doğru zamanda karşıma çıkardı ve hayatta en istediğim şeye ulaşmamı nasip etti çok şükür. Yani artık bir kitabım var…
Gazetede yazdığım yazılardan bir derleme yaptık. Adı; ‘Damlaya Damlaya Gül Olur’
Kitabın önsözünü hazırlarken, yazdığım haftalık yazılar damlaya damlaya göl oldu. Şimdi sizlere kitap olarak ulaşıyor.’Cümlesini yazarken, bir ışık parladı içimde ve ‘Acaba kitabın adı bu olabilir mi?’ Diye sordum kendime…
Kitabımın çıkmasıyla, yerel gazetemizin yeni ofis binasının ve matbaa binasının açılış ve tanıtımı aynı günlere denk geldi. Bu güzel işyeri, pek çok kişiye ekmek kapısı olduğu gibi aynı zamanda bizlere de umut ve mutluluk kapısı oldu.
Nazilli küçük yer. İnsanda yükselme hırsı oluşturmayacak kadar sakin ve dingin. Hava güzel, su güzel, yaşamak kolay. Büyükşehirlerdeki hareket ve yoğunluk yok burada…
İşimi geliştireyim, değiştireyim gibi kaygılarımız olmaz bizim. Ama son günlerde şunu gördüm ki; sadece işinizi doğru, düzgün yaparak, iyi niyetinizi muhafaza ederek ve başkalarını zor anlarında destekleyerek bile gelişmek ve büyümek mümkün.
Bu anlattıklarımın hepsini Sayın Mehmet Akgül yapmış durumda.Kendisi Akgül matbaasının sahibiyken, zamanla Nazilli Adalet ve Nazilli Anadolu Gazetelerinin de sahibi olmuştur.
Basınla iç içe olduğu halde her zaman mütevazı kişiliğini korumuş, işi uzman kişilere delege etme konusunda yeterlilik göstermiş nadide bulunan insanlardandır. Her şeyi ben yapayım, daha çok şey yapayım arayışına girmeden yaptığı işe odaklanmış ve sonunda da o işi en iyi yapar hale gelmiş bir insandır.
Buradan yeni iş yerlerinin hayırlı olmasını diliyor ve tekrar Nazilli’mize yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ediyorum. Gazetede ve matbaada çalışan, en başta sevgili arkadaşım Rabia İmren Esenkoğa olmak üzere tüm çalışanlara da güzel ve üretken bir çalışma hayatı diliyorum.
Ne istediğini bilen insanlar olarak artık bizlere bu anın keyfini çıkarmak kalıyor. Öncelikle bu yeni oluşumların tadını çıkararak yaşamak ve artık yeni hedefler belirlemek kalıyor geriye…
Ne istediğini bilen,
İstediği şeylere ulaştığında keyfini süren,
Hayata her zaman umutla bakan, insanlar olabilmemiz dileğiyle…


Gül ATAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder