22 Ekim 2010 Cuma

GELECEĞİMİZ: ÇOCUKLARIMIZ!

22 Ekim 2010 günü, Nazilli’de ‘Koruma Kurulu’ aylık toplantısı yapıldı. Bu toplantıya ilgili Daire Amirleri, bazı kamu banka yöneticileri ve bazı sivil toplum temsilcileri asli üye olarak, yaşanılan bazı sorunlara çözüm üretmek için katılıyorlar. Duruma ve konuya göre dışarıdan konuklar da bu toplantıya davet ediliyorlar.
Bu ‘Koruma Kurulu’ ne iş yapar derseniz, bildiğim kadarıyla kısaca anlatayım;
Bir şekilde suça karışmış ama cezasını tamamlamış kişileri ve suça karışması ihtimal dâhilinde olan kişileri suçtan korumak, onlara bilgi ve beceri kazandırmak, iş bulmalarını kolaylaştırmak için projeler üretip, hayata geçirilmesinde katkıda bulunmak üzere oluşturulmuş bir kurul.

Koruma Kurulu, Nazilli’de Sayın Başsavcımız Ramazan Solmaz önderliği ve yönetiminde toplanıyor. Kurulun koordine edilmesi ise Denetimli Serbestlik Ve Yardımlaşma Merkezi, Nazilli Şube Müdürlüğünce gerçekleştiriliyor.
Bu ayki gündemin en önemli maddesi; ‘Spor yapmalarını sağlayarak gençlerimizi muhtemel suç ortamlarından nasıl koruyabiliriz?’ sorusuydu.
Bu ayki toplantıya Sayın Başsavcımızın önerisi ile Denetimli Serbestlik Ve Yardımlaşma Merkezi Şube Müdürü Sayın Özgür Bozat’ın davetiyle gönüllü çalışanlar olarak bizler de katıldık. Gönüllü çalışanlar yaptıkları iş dolayısıyla bu konu da fikir ve çözüm üretebilecek konumda olan kişilerden seçiliyorlar.
Bu toplantıya katılınca gelecek adına bir kez daha umutlandım. Demek ki sorunlarımız birilerinin farkında ve çözüm üretmek adına bir şeyler yapılıyor duygusu oluştu içimde.
Kurulun çalışmaları yasa ve yönetmeliklerle sınırlanmış durumda. Yaplılması gereken çok şey var ama ne yazık ki o anda üretilen fikirler, düşünceler ve kararlar hemen hayata geçirilemiyor. Her şeye rağmen devlet, özel ve sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek sorunlara değişik bakış açılarıyla yaklaşıyorlar.

Evimizde oturup, kendi çocuğumuz için güvenli bir hayat kurarak çocuklarımıza gelecek hazırlayamayız. Dışarda yardıma muhtaç yüzlerce, çocuk zor durumdayken, onlara sırtımızı dönemeyiz. Sırtımızı döndüğümüz o çocuk bir gün, yolda, okulda yani toplum içinde bizim çocuğumuz için tehlike oluşturabilir. Kendi çocuğumuz için hangi iyilikleri istiyorsak, nasıl bir gelecek istiyorsak aynısını bu şartlardan mahrum diğer çocuklar içinde istemeliyiz. Yapabileceğimizin en iyisini onlar için de yapmalıyız. ‘Komşusu açken tok yatan, bizden değildir.’ Hadis-i Şerifini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Soruyorum size; komşusunun evinde olup bitenleri bileniniz var mı? Bazen bir apartmanda, sokakta veya mahallede bir cenaze oluyor da komşular aylarca bundan haberdar olmuyorlar. Hastaları, yoksulları söylemiyorum bile.

İnternet sayesinde Afrika’ da ki açları, kutuplardaki fok balıklarına yapılan katliamları biliyoruz da yanı başımızda ihtiyaç içinde kıvranan insanları göremiyoruz. Tabiî ki Afrika’da ki aç insanlar, hunharca katledilen fok balıkları da çok önemli ama bu kadar uzaktan onlar için yapacağımız şeyler sınırlı. Oysaki yanı başımızda ki muhtaç birinin en ufak bir ihtiyacını gidermek yaşadığımız toplumu iyileştirmek adına umut verici.
Ne demiş atalarımız? ‘Herkes kendi kapısının önünü temizlerse bütün şehir tertemiz olur.’
İşte bu yüzde önce kendi ailemizden ve çocuklarımızdan başlamak üzere en yakınımızdakilerle ilgilenirsek yaşadığımız topluma olumlu bir katkıda bulunmuş oluruz.
Burada en yakınımızdakinden ne kastettiğimi de açıklamak isterim. Bazı insanlar bütün yardımlarını sadece kendi akrabalarına yapar. Yani yaşadığı yerde ihtiyaç sahibi çok insan varken, o tutar bütün yardımını uzak şerhlerde yaşayan akrabasına gönderir. En yakınındaki derken bulunduğun yerdeki demek istemişler bence büyüklerimiz. Çünkü ancak gördüğümüz yanlışı düzeltmekle yükümlüyüz. Gözümüzün önünde bir ihtiyaç sahibi dururken sadece kendi yakınlarımızla ilgilenmemiz topluma büyük bir katkı sağlamayacaktır kanaatindeyim.
Gördüğümüzü düzeltmekle ne çok şeyler yapabileceğimizi anlatan kısa hikâyeyi sizinle paylaşmak isterim.

‘Bir gün sahilde dolaşan bir kişi, karşı tarafta durmadan yerden bir şeyler alıp denize atan birisini görür. Merakla yanına yaklaşır. Bir de ne görsün? Adam sahile vurmuş binlerce denizyıldızlarından yakaladıklarını tekrar denize atmakta. Yanına yaklaşıp demiş ki;
‘Burada binlerce denizyıldızı var, hepsini kurtaramazsın. Niye uğraşıyorsun? Ne fark edecek ki?’ dediği anda, diğer adam yerden bir denizyıldızı daha alıp denize fırlatmış ve dönüp; ‘Bak onun için çok şey fark etti’demiş.’

İşte böyle. ‘Yardıma muhtaç binlerce insan var hangi birini kurtarabilirim ki?’ demeyin, en yakınınızdakinden başlayın. Siz birisinin, ben ikisinin elinden tutarsak, herkes bir iki kişiye el verirsek, toplumumuz daha iyiye daha güzele gidecektir.

Ruh, beden ve zihin sağlıkları yerinde olan; eğitimi ve insani duyguları yüksek, ahlaklı nesiller yetiştirebilmemiz dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder