8 Ekim 2010 Cuma

GELECEK NASIL GELECEK?

Dünümüzü yaşamışız, bu günü hasbelkader yaşıyoruz ama sanki geleceğimizi piyangodan ikramiye çıkacak gibi umutla bekliyoruz. Gelecek umudumuz olmasa bu günü yaşamak ne zor gelir insana.
Gelecek için uğraşan kesimin en başında üniversite sınavlarına hazırlanan gençlerimiz geliyor, çok olmaları sebebiyle büyüklüğü onlara verdim. Yoksa her insan için gelecek önemli, hayat zor. Üniversiteyi bitirip, öğretmen olabilmek için, mühendislik yapabilmek için, onca sene okuyup bir de uzman hekim olabilmek için bir o kadar daha okuyan tıbbiyeliler için hayat gerçekten zor.
Üniversiteye hazırlanan gençlerimizin zorluğu yaşlarının küçüklüğüyle başlıyor. Daha kendi ayaklarının üzerinde duramadan, hayatı tanıyamadan omuzlarına büyük bir yük almış olmaları onların en büyük şanssızlığı. Üniversiteye hazırlığın zorluğunun hem öğrenci olarak hem de anne olarak kendim de yaşadığım için bu günlerde gördüğüm herkesle bu konuyu konuşur oldum. Daha yılın başındayız ama gençlerimiz öyle panik olmuşlar ki sanki sınav yarın. Sınav heyecanı, gerginliği, stresi şimdiden çocukları ele geçirmiş. Bu günden bu kadar heyecan ve stres yaşarlarsa sınava yakın günlerde ne yaparlar merak ediyorum.
Bence bu konuda ailelerimize büyük iş düşüyor. Biz sınavı o kadar önemsiyoruz ki adeta kraldan çok kralcı kesiliyoruz. Tribünlerdeki seyirciye benziyoruz. Kendimiz oynamadığımız halde golü kaçıran futbolcuya, topu çemberden geçiremeyen basketçiye, yarışı zar zor tamamlayan maratoncuya kızıyoruz durmadan. Çıkıp onların yaptığı şeylerin hiç birisini denemeden oturduğumuz yerden yorum yapıyoruz. Ben bazen küçük oğlum basketbol çalışırken topu çemberden geçirmeye çalışıyorum da yakınına bile uğratamıyorum. O zamandan bu yana ne zaman çemberden geçen bir top görsem zor bir işin başarıldığını anlıyorum.
Burada söylemek istediğim biraz empati yapmamızın çocuklarımızın daha hayrına olacağıdır. Empatik olmayı, başkasının yerine kendimizi koymak, onların ne hissettiğini anlamak ve hatta yaşamak olarak basitçe açıklamak isterim. Çocuklarımızı daha iyi anlamak ve onlara hayat boyu yaşayacakları sıkıntılarda yardımcı olmak istiyorsak işe onları anlamakla başlamalıyız. Okul dersleri zaten zor, yetişkinler olarak hepimiz yaşadık. Sınf arkadaşlarımızla uyumlu olmak, öğretmenin gözüne girmek, dersleri anlayıp sınavlarda başarılı olmak yeterince zor. İşin maddi boyutundan bahsetmek bile istemiyorum. Okul kıyafeti alınacak, kitap kırtasiye alınacak, harçlık ayarlanacak, gerekiyorsa özel ders alınacak, dershane olmazsa olmaz… Olacak da olacak. Bütün bunlar çocuklarımız için birer yük. Sanıyoruz ki onlar ekmek elden su gölden yaşıyorlar. Hiç bir şeyin farkında değil rahat rahat yaşıyorlar. Hal bu ki onlar, bizim yaşadığımız sıkıntının farkındalar ve ailelerinin yaptıklarının karşılığını vermek için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Ha bize göstermiyorlardır ayrı mesele…
Gençlerimiz yapıları gereği mümkün olduğunca bizimle zıtlaşmayı seviyorlar, ne kadar çatışırlarsa kendilerini o kadar iyi hissediyorlarmış, uzmanlar öyle söylüyor. Bir genç ergenliğini ne kadar şiddetli yaşarsa o kadar çabuk atlatabilirmiş bu süreci. Halbu ki biz, sessiz sakin çocuğumuzu tercih ederiz değil mi? Değil işte! En tehlikeli durumlar ergenliğini doya doya yaşayamayan gençlerde ortaya çıkıyormuş. Otoriteye bağlılık, depresyon, gelişmemiş kişilik yapısı… Bunlar ergenlikte baskı yaşamış, kendini tam olarak ifade edememiş gençlerimizi bekleyen sorunlardan bazıları.
İşte aileler olarak bize düşen şey, çocuklarımızın ihtiyaç duyduğu gibi yaşayacakları bir ortam hazırlamak. Yiyeceği yemeği, giyeceği giysiyi, yatacağı zamanı bırakalım kendi seçsin,kararlarını kendi versin. Hele ki dershanesini mutlaka kendi seçsin. Çünkü zaman içinde çevremdekilerden ve kendimden gördüm ki kendi seçmediği bir dershaneye gönderilen çocuk oradaki derslere kendisini kapatıyor ve başarılı olamıyor.
Diyeceksiniz ki; ‘kendisi doğru karar veremez, iyi beslenemez, ince giyinir, geç yatar uykusunu alamaz!’ İzin verin hata yapsın, sizin doğru söylediğinizi ancak yanlış yapınca anlayabilir. Hep sizin dediğinizi yaparsa yanlışı doğruyu nasıl öğrenecek? Hatalarını ailelerinin yanında yaşasınlar ki toparlanması kolay olsun. Yalnızken, başka şehirdeyken, yabancılar arasındayken düşerse yağa kalkması güç olur, hatadan etkilenme oranı da büyük olur.
Anne – baba olarak çocuklarımız için en iyisini istiyoruz ama ne kadarını gerçekleştiriyoruz bilemiyorum.
Sorumluluklarının bilincinde, kendi ayaklarının üzerinde durabilen, başarılı ve mutlu bir nesil yetiştirebilmemiz dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder