18 Aralık 2010 Cumartesi

YAŞAMAK…

Yalan zekâ işidir, Dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söylemeye, Cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene…
Victor HUGO, böyle demiş ve ne güzel etmiş…
Yapılan araştırmalarda yalan söyleyen, dolandırıcılık ve hile yapan insanların çoğunun çok zeki olduğu görülmüş. Çok zeki olduğu için fırsatları görüp, kanunlardaki açıkları yakalayan insanların bir süre sonra bu özekliklerden yararlanmak üzere harekete geçtiği ispatlanmış.
Biz de yıllardır zekâmız artıralım daha zeki olalım diye çabalar dururuz. Bu konudaki makaleyi okuyunca çok üzülmüştüm, zeki olmanın sonu bu mu olacak diye?

Hayata hazırlanırken çalışkan olmayı, dürüst olmayı, küçükleri korumayı, büyükleri sevmeyi öğreniyoruz andımızı söylerken. Bence bu memlekete yapılmış en güzel hizmet, okula başlarken her gün andımızın okutulması. Çünkü gene bilimsel çalışmalar sonucunda, bir şeyi daha olmadan olmuş gibi kabullenince, beyin o faaliyeti gerçek olarak algılayıp hayata geçiriyor olduğu ispatlanmış. NLP diye bir şeyler var şimdi ortalarda dolaşan. Bir işi yapan bir kişi bile varsa o kişinin yaptığı şeyleri yaparak herkesin bu işi başarabileceği konusunu işliyor…
Yani başarılı bir insan model alınıp onun yaptıklarını yaparak herkes başarıya ulaşabilir deniyor kısacası.
İşte bizim her gün derslere başlamadan ANDIMIZI okumamız, beynimizde orada yazılanlar gibi bir insan olmamız doğrultusunda programlama yapıyor. Doğru, çalışkan, ilkeli insanlar haline geliyoruz. Zaman içinde hayat bizi farklı yerlere sürüklese de özümüzde iyi ve çalışkan insanlar oluyoruz.
Eğitim sistemimiz sorgulansa bile yıllardır sadece andımızın okutulmasıyla, memleketimize ve dünya insanına yapılan hizmet sonsuzdur.
Şimdilerde doğruluğunu ısrarla reddettiğim bir haber dolaşıyor; ‘Okullarda andımızın okutulması kalkacak.’ Diye…
Doğru değildir diye umarak gözlerimi kapadım, kulağımı tıkadım bütün haberlere. Çünkü bütün dünya böyle olumlu cümlelerin beynimiz ve düşüncelerimiz açısından çok yararlı olduğunu, değişimin en iyi bu şekilde başarılacağı konusunu yaşıyor ve uyguluyorken, bizim herkesten önce uygulamaya başladığımız bu mucizevî yöntemin kaldırılmasını çok üzücü buluyor ve doğru olmaması için dua ediyorum.
Eğitim hayatımızda bize yolumuza çıkacak sorunlarla, problemlerle, olaylarla nasıl başa çıkmamız gerektiği öğretiliyor aslında. Ama bunu matematik, Türkçe, sosyal bilgiler ve fen bilgisi olarak öğreniyoruz. Bizim çocukluğumuzda hayat bilgisi dersi de vardı. Şimdilerde de var mı bilmiyorum. Bizim hayat bilgisi kitabında aile kavramı anlatılırken anne, baba, çocuklar ve dede- nine gibi büyüklerin olduğu resimler olurdu. Ben o resimleri görünce anne ya da babası ölmüş insanların bu resmi görünce ne kadar üzüleceklerini düşünürdüm. Daha sonraki yıllarda çocuklarım okula başlayınca dikkatimi çeken başka bir şey oldu. Gene aile konusunda, anneler her daim evde babalar çalışıyor konusu işleniyordu. O sıralarda yakın çevremde çalışan bir tek ben varım ailede anne olarak… Çocuklarım kitaba bakıyor, anne evde… Etrafına bakıyor, herkesin annesi evde… Kızım bana soruyordu ‘Anne herkesin annesi evde sen niye çalışıyorsun?’diye.
O zaman anladım ki okulda bir şeyler öğreniyoruz ama eksik…
Öğrenmemizin tam olması için hayatla iç içe öğrenmemiz lazım. Aldığımız eğitimi hayatımızda bir yerlere oturtamıyorsak eğitimimizi tamamlamamış sayılırız.
Bir şeyleri sadece kitaplardan ya da öğretmenlerimizden duyarak öğrenemeyiz. Öğrendiklerimizi uygular, hayatımıza geçirirsek tam öğrenmeyi gerçekleştirmiş oluruz.
Kimyayı, fiziği sadece teoride öğrenirsek, ‘Ben bunu nerede kullanacağım ki?’ sorusunu kendimize sorarız.
Yıllar önce asansörde çıkarken, küçük oğlum,’Anne bu asansör nasıl çalışıyor?’diye sorduğunda anladım, fizik bilgimin ne kadar yetersiz olduğunu. O zaman anladım ki; bildiklerimizi başkalarının sorularının cevabını vermek için öğreniyoruz. Çocuğumuzun sorduğu soruyu en doğru ve anlaşılır şekilde cevaplamak zorundayız.
Okul bilgisi hayat bilgisini engelliyorsa o zaman bize zarar verir.
Şimdilerde gençlerle konuşurken görüyorum ki en büyük hedef üniversite sınavı!
Bakın üniversiteyi bile okumak değil, sadece SINAV!
Sınava hazırlanıyorlar, hayata değil!
Geçenlerde bir gencimiz şöyle dedi; ‘Üniversite sınavı çok önemli çünkü hayatımızı belirliyor!’
Bu söz beni dehşete düşürdü. Hayat = Üniversite Sınavı olmuş…
Tamam, üniversite eğitimi almak hayatımız için önemli olabilir ama üniversite eğitimi almamış onca insan ölü mü şimdi?
Ben, üniversite eğitimi almadan da başarılı işler yapıp, topluma faydalı olan, iş sahibi pek çok insan tanıyorum. Bu insanlara verebileceğimiz en yakın örneklerden biri de gazetemiz ve Akgül Matbaasının sahibi Sayın Mehmet AKGÜL’ DÜR.
Genç yaşta başladığı çalışma hayatıyla, bu gün güzel bir işin sahibi ve pek çok kişiye iş istihdamı sağlayıp, küçük bir yerde bile çalışıp, kazanılabileceğinin canlı bir örneğini oluşturuyor.
Buradan kendisine kendim adına, çalışanları adına, Nazilli adına katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
O gün, o gençlere de Sayın Mehmet Akgül’ü örnek gösterdim. Daha pek çok başarılı insanımızın varlığından bahsettim.
Hayat, yaşamak, çalışmak bambaşka bir şeydir.
Eğitim teoriktir anlatılır, hayat pratiktir yaşanır.
Diyelim ehliyet kursuna gittiniz. Kitaplardan, resimlerden, maketlerden ve hatta deneme sürüşlerinden araba sürmeyi öğrendiniz. Sınava girip belki 90-100 puan alıp araba sürme ehliyeti bile aldınız… Bu sizi trafikte güvenli ve yetenekli bir sürücü yapmaya yetecek midir?
Arabaya binip, trafiğe karışmadıkça, tehlikeli durumları kazasız belasız atlatmadıkça iyi sürücüyüm diyebilir miyiz?
Hayat tam da bu demektir; YAPABİLDİKLERİMİZ…
Bilgi sahibi olduklarımız değil…
Gençlerimize önerim şu olacak; Hayatı öğrensinler…
Başarı kelimesinin tam anlamını öğrensinler…
Etraflarındaki başarılı insanlara bunu nasıl başardıklarını sorsunlar…
Öğrenmek isteyenlere ben bu konuda bilgi verebilir, kaynak gösterebilirim.
Okumak önemli elbette ama yaşamak daha önemli…
Ve hatta yaşatmak…
Yaşayan ve yaşatan insanlardan olmamız dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder