3 Aralık 2010 Cuma

SEÇİMLERİMİZ

Hollandalı ünlü filozof Baruch SPİNOZA şöyle demiş; ‘Değişimi iyi ya da kötü diye yargılamayın. Oluruna bırakın. Bir şey aynı anda hem iyi hem kötü hem de önemsiz olabilir. Örneğin müzik kasvet çekenlere iyi yas tutanlara kötüdür. Sağırlar içinse ne iyi ne kötüdür.’
Okuduğum kitapta bu cümleleri görünce bunu daha iyi kimse anlatamazdı diye düşündüm ve sizlerle burada paylaşmaya karar verdim.
Hayatımız da bazı olaylar değişir, bazı insanlar değişir ve hatta yaşadığımız yer bile değişir. Bu değişimler, hayatın bir parçasıdır. Aslında dünya her saniye değişiyor, hiçbir şey aynı kalmıyor ama çoğunun farkında olamıyoruz.
Bir işimiz bir eşimiz, bir evimiz varsa bunlar sanki hep aynı kalıyor sanıyoruz. Hâlbuki onlar, biz sürekli değişiyoruz. Kendimizin ne kadar değiştiğimizden haberimiz bile yok!
Geçen zaman içinde küçükler büyüyor, gençler yaşlanma yolunda ilerliyor, yeniler eskiyor… İnsan olarak, bildiklerimiz yaşayıp öğrendiklerimiz her geçen gün arttığı için düşüncelerimiz, davranışlarımız değişiyor.
Bu değişimlerin doğal olduğunu kabul edip kendimizi hazır halde tutarsak süreci çabuk atlatabiliriz.
Diyelim ki işe girerken iki üç senede bir yer değişikliği yapacağımızı bilerek, emekliliğimiz dolana kadar bazı yerlere gönderileceğimizi bilerek çalışma hayatına atıldık. Sekiz on yıl çalıştıktan sonra taşınmak zor gelip, şikâyet etmeye başladık. Hakkımız var mı? Yok!
Biz bu işin şartlarını bile bile kabul etmişiz. İlk zamanlar, bir işimiz olsun da ne olursa olsun diye gözü kapalı kabul ediyoruz. Bu şekilde yaşamak bizi mutlu eder mi etmez mi diye düşünmüyoruz. Kabul ederken neler yaşayacağımızı, hangi zorluklarla karşılaşacağımızı bilmediğimiz için karar vermek kolay oluyor.
Tecrübelerimizle öğreniyoruz her şeyi. Benim öğrendiğim en önemli tecrübe ise kendi seçimlerimizi yaşarken zorluklarına rağmen mutlu olunabileceğidir.
Bir işe, bir eşe, bir mesleğe, yaşadığımız yere kendi isteğimizle karar verdiysek sonuçlarına katlanıyoruz.
İş icabı yer değişikliği yapanlar buna kendileri karar vermediği için zorlanıyorlar. Eşini ailesi seçtiyse bir insanın, evliliğin zorlu sürecini atlatabilmesi imkânsız hale geliyor. Mesleğini sevdiği için değil, şartlar öyle gerektirdiği için seçen kişi çalışma hayatının çarkları arasında eziliyor, kişiliğini kaybedebiliyor. Kendisi olmuyor, yaptığı iş oluyor. Hepimiz yakın çevremizden biliyoruz; çocuğun sanata eğilimi ve yeteneği vardır ama para kazanamaz diye götürüp mühendislik veya tıp okutulur. Sonra gelsin murtsuz ama statüsü yüksek insanlar…
Değişimin doğal olduğunu kabul edersek sonuçlarına daha kolay katlanırız demiştim. İşimizin şartlarını önceden biliyorsak kendi ruh durumumuzu ve hatta ev eşyalarımızı bu duruma uyumlu hale getirmeliyiz. Taşınırken zorluk çıkarmayan eşyalar seçebiliriz ki işimiz kolay olsun. Ev alıp kendi evimizde oturana kadar, hep taşınması kolay eşyaları tercih etmişimdir. Vitrinimizi küçük küçük parçalardan yaptırmıştık. Hatta o zamanların (27 yıl önce) modası olan bir model seçmiştik. Yaptırırken daha sonra değişik modelle de kullanabilelim diye şeklinde değişiklik yapmıştık. Hala onları kullanmaktayız yani bazı parçalarını…
Evlenince hayatımızın değişeceğini önceden kabul edersek, iki farklı insanın aynı evde yaşamasının zorluklarının altından kalkabiliriz. Sadece kendi istek ve ihtiyaçlarımıza göre hayatımızı düzenlersek evlilik kurumunu gerçekleştirememiş oluruz.
Yazının başında Spinoza’nın dediği gibi bazı şeyler hem iyi hem kötü hem de önemsiz olabiliyor. Bunu evliliğe uyarlayacak olursak; bir kadın için bakımlı ve temiz olmak önemlidir (Yani bazı kadınlar için…) Kuaföre gider, saçının rengini değiştirir. Heyecanla eşinin eve gelişini bekler. Eşi akşam eve girer ve değişikliği fark etmeden ‘Yemekte ne var?’ diye sorar. Günün yorgunluğu üzerine çökmüş bir halde sofraya oturup, yemeğini yemeye başlar (bazıları ‘Eline sağlık!’ bile demeden) sofradan kalkar.
Kadın için kuaföre gitmek çok önemlidir, adam içinse gereksiz… Böyle küçük küçük nice olaylar yaşıyoruz hayatımız boyunca. Bu farklılıkların doğal olduğunu düşünürsek mutsuzluğumuz azalır. Kadın kuaföre kendisi sevdiği için gittiğini kabul ederse erkekte karısının bu isteğini doğal karşılayıp hoş görürse güzel anlar yaşanabilir.
Değişim vardır ve hep olacaktır. Kendimizi buna ne kadar hazırlarsak hayatla mücadelemiz o kadar başarılı olacaktır. Sonuşçta dünyaya rahatlık ve keyif içinde yaşayalım diye gelmiyoruz. Bir şeyler öğrenmeye, öğrendiklerimizi yaşamaya geliyoruz. Bildiklerimizle yaşamaya başlarsak hayatımızı gerçekleştirmiş oluyoruz.
Kendimiz seçemediysek bile hiç olmazsa çocuklarımızın; işini, eşini, yaşayacağı yeri kendileri seçebilir hale gelmelerini sağlayalım.
Öncelikle kendimizden başlayarak, seçimlerimiz doğrultusunda bir hayat yaşama isteğini; çocuklarımıza, öğrencilerimize, arkadaşlarımıza ve tanıdığımız herkese aşılamaya çalışalım.
Kendi istediğimiz gibi bir hayat yaşamamız dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder