27 Nisan 2010 Salı

KIYMETİNİ BİL!

Bu hafta sonu, Polatlı yollarındaydık.23 Nisan’da hep çocuklar sevinecek değil ya biraz da büyüklerimizi sevindirelim deyip, hep beraber memleketime gittik. Büyük, küçük, çoluk çocuk, hep beraber bayram yaptık.

Şaka bir yana, insan sahip olduğu şeylerin kıymetini bazen anlayamıyor. Kaybettikten sonra ya da kötüsüyle karşılaştıktan sonra kıymetini anlıyoruz bazı şeylerin. Allahtan ben kaybetmeden anlayabildim, en azından babamın kıymetini... Annem sağken çok fazla ilgilenemedik, içim ona yanıyor.

Bu satırlardan hep ailemi anlatıyorum, kusura bakmayın ama anlatmadan da edemiyorum. Hepimiz için hayattaki en önemli şey değil midir ailemiz? Duygu ve düşüncelerimizi onlarla paylaşmasak da, hep onları daha mutlu yapmak için uğraşmaz mıyız? Bazen, onların iyiliğini düşündüğümüz için değil midir bütün uyarılarımız?
En güzel yemekleri onlar için yapmaz mıyız? En çok parayı, onları daha çok rahat ettirmek için kazanmaz mıyız? Gece gündüz, onların ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaz mıyız?

Ben böyle bir ailede büyüdüm, müsaade ederseniz anlatmak istiyorum.
Babam, ağa oğluymuş, hazırda ekilecek tarlalar, yapacak çok iş, kazanacak çok para varken, sırf eşinin ve çocuklarının huzurunu ve mutluluğunu sağlamak için, bu imkânları tepip, köyden Polatlı’ya göç etmiş uzun yıllar önce. Evlenirken anneme takılan altınlarla bir ev alıp, bir ömür boyu, kimseye muhtaç olmadan, onurlu bir hayata adım atmışlar, hep birlikte. Oturdukları evin annemin altınlarıyla alındığını ve o evin bütün hakkının sadece anneme ait olduğunu duya duya büyüdük.

Polatlı’ya geldiklerinde, iki çocuk varken, yıllar içinde çocuk sayısı yediye ulaşmış. Bu yıllar içinde, babam pek çok işte çalışıp, evinin nafakasını temin etmeye çalışmış, kimseye müdana etmeden hayatını kazanmanın yollarını bulmuş.
Par pul çok umurunda olmadığı için, ne kendi ailesinden ne de annemin ailesinden miras konusunda herhangi bir talebi olmamış, payına ne düştüyse sessizce kabullenmiş.
Hayat şartları karşısında eğilmemiş, dürüstlükten ayrılmamış, onurlu bir hayat mücadelesi vermiş bir insandır benim sevgili babam. Çok iyi hatırlıyorum, devlet hastanesinin veznedarlığını yürüttüğü işinden, harman zamanı yıllık iznini alır, o bir ay içinde de ekinler için yapılması gereken işleri yapardı. ‘Ben çok çalıştım, gezeyim, tozayım, tatile çıkayım.’ Gibi bir talebi olmadı hiçbir zaman. Evdeki diğer zamanlarında da, askerlikte öğrendiği; diş çekme, kan alma ve iğne yapma gibi becerilerini para almadan insanların hizmetine sunardı.
O zamanlar şimdiki gibi, her yerde diş hekimi, sağlık ocağı olmadığından ve ayrıca insanların, doktora gidecek paraları da olmadığından eve gelen giden hiç eksik olmazdı.
Aynı şekilde Rahmetli anneciğim de, biz okuduğumuz sürece, babasından miras kalan hiçbir paraya elini sürmez, olduğu gibi bizlerin eğitimine harcardı. Miras miras diyorum sakın yanlış anlaşılmasın, öyle büyük şeyler değillerdi ama Allah’a şükür, yedi çocuğu adam etti.

Bizim ailede, okulu bitip, çalışma hayatına atılanlar, geriden gelenlerin masraflarını karşıladılar.
Babam, burada da büyüklüğünü gösterip, hiçbir zaman, çalışmaya başlayanlardan tek kuruş talep etmedi. Para kazanmaya başlayan herkes, gönüllü olarak bütçeye katkıda bulunuyor, anne ve babamızın yükünü azaltmaya çalışıyordu. Biz küçükler, abla ve ağabeylerimizden gelen parayla okuduk, çeyizimizi düzdük. Bu arada annem ve babam ellerindeki her kuruşu gene bizlere aktarıyorlardı.

İşte, böyle güzel bir ailede büyüdüm. Allah’a şükür, birçok zorlukların üstesinden hep birlikte geldik, bundan sonra da geleceğiz inşallah!

Ailemizle mutlu huzurlu günler geçirmeniz dileğiyle…



27.04.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder