9 Nisan 2010 Cuma

SINAVA GİREN KİM?

11 Nisan 2010 tarihi, bazılarımız için hayati önem taşıyan tarihler arasında yerini aldı. Bu seneki üniversiteye giriş kapısı, milyonlarca genç için bu sınavla açılacak inşallah.

Hayırlı sonuçlar elde etmelerini dilmekten başka bir şey yapamamanın üzüntüsünü yaşıyorum.

Üniversiteye giriş sınavı bende bağımlılık yaptı sanırım. Kendi çocuklarım, sınava hazırlanırlarken ben de neredeyse onlarla aynı duyguları paylaşıyordum, ders çalışmak hariç! Onlar çalışıyordu, ben koşturuyordum. İhtiyaç duydukları bir şeyi yerinde ve zamanında temin etmek için…

Anne oldum olalı, çocuk eğitimi ve gelişimiyle ilgili pek çok kitap okuyup, seminerlere katıldım. Belirli konularda başkalarının fikrini aldım ama hep, içimden geldiği gibi davrandım, o sırada çocuğum için, neyin doğru olduğuna inanıyorsam ona göre yaşadım.

Yıllar önce katıldığım seminerin birinde; ‘Çocuğunuz bir eşyasını evde unuttuysa, sakın onu alıp arkasından okula götürmeyin, çocuğunuzun sorumsuzluğunu pekiştirirsiniz.’gibi bir konuşma geçmişti. Tabii seminer boyunca öğrendiğimiz yeni konulara göre, kendimizi sorgularız ya, iyi miyiz, kötü müyüz?

Ben de o hafta içinde ve hatta aynı güm içinde üç çocuğuma da unuttukları bir eşyayı götürmüştüm. Konuşmacıya göre kötü bir anneydim. Çocuklarını sorumlu yetiştirmemiş ve hala bunu destekleyen biri…

Her zaman, kime nasıl davranacağımı, kendimi o kişinin yerine koyarak ayarlamışımdır. O hafta da çocuklarım eşyalarını unuttukları zaman, yaşadığımız ortamı değerlendirdim. Bir yetişkin olarak kendimin bile zaman zaman bazı şeyleri unutabildiğim aklıma geldi, çocuklarımı anlayabildim.

Unuttukları eşyayı götürmezsem, okulda zor durumda kalıp, üzüleceklerini düşünerek eşyaları onlara götürdüm.

İnanın şimdi gayet sorumlu ve kendi ayakları üzerinde durabilen gençler oldular çok şükür. En küçük çocuğumun da ileride, sorumlu ve başarılı bir yetişkin olacağına inancım tam.

Üniversiteye giriş sınavından buralara geldik. Niye?

Çünkü çocuklarımızı değerlendirirken, başkalarının görüşleri ve değerlendirmeleriyle hareket etmeyin diye.

Yıllardır o çocuk, bizimle yaşıyor, bizimle öğreniyor. Öğretmeni ya da arkadaşları onları bizden daha az görüyor.

Kendi inanç ve fikirlerimizi bir yana atıp, çocuklarımızı arkadaş ve öğretmenlerinin söz ve davranışlarıyla değerlendirirsek, onlara en büyük kötülüğü yapmış oluruz.

Çocuklarımız, bizden başka, yabancımız olan biri değil. Öğretmeni kötülediği zaman sadece çocuğumuzu suçlamamalıyız, aynı zamanda iğneyi kendimize batırmalıyız. Çünkü o çocuğun davranışlarından biz de sorumluyuz. Çocuğumuza sahip çıkmalıyız, yaptığı söylenen yanlış davranışın sebebini iyice araştırmalı, sonucuna göre karar vermeliyiz.

Hiç yalan söylemediğini bildiğim çocuğuma, ‘Yalan söylüyor.’diyen öğretmeni sorgulamalıyım. Ortada mutlaka bir yanlış anlaşılma vardır. Sadece ifade ediş tarzında bir farklılık vardır, diyebilmeliyim.

Dünyada kaç kafa varsa o kadar düşünce farklılığı vardır derler. İnanın iletişim denilen şey öyle hassas ki, trafikten daha çok kazalar yaşayabiliyoruz. Birbirimizi yanlış anlıyoruz, var diyoruz, yok anlaşılıyor. Rica ediyoruz, emir anlaşılıyor.

Büyük düşünürlerden biri, bir gün lokantada yemek yiyormuş. Yandaki masada oturan bayana;
‘Hanımefendi, tuzu uzatabilir misiniz?’demiş.

Kadın, ‘Beni garson sandınız galiba.’diye kızgınlıkla söylenmiş.

Düşünür gayet sakin, ‘Hayır sadece insan sanmıştım!’demiş.

İşte böyle, kibarca ettiğimiz bir laf bile yanlış anlaşabiliyorken, daha hayatı ve insanları yeni tanımaya başlayan çocuklarımız elbette ki hata yapacaklar.

Onları acımasızca eleştirmeyelim, anlayış gösterelim. Unutmayın, onları biz yetiştirdik, hatalarında bizim de payımız var. Faturayı onlara kesmeyelim.

Sınavda iyi puan almadılar, yeterli çalışmadılar diye çıkışmayalım.

Bir iki gün önce, gazetenin verdiği deneme kitapçığını şöyle bir inceledim, kanım dondu. Soruları görünce tabii…

Size de tavsiye ederim, ne soruluyor, çocuklar neler öğreniyor, bir araştırın. İnanın o kadar zor ki hayatları, içine girince onlara daha anlayışlı davranacaksınız.

Biz elimizden geleni yapıyoruz, dershaneye gönderiyoruz, özel ders aldırıyoruz, yediği önünde yemediği ardında, dediğinizi duyar gibiyim.

Yapacaklarımız maddi imkânları sağlamakla bitmiyor. Sınava girecek çocuğumuza ne kadar özen gösteriyoruz, son günlerini huzurlu ve sakin geçirebildi mi, ona verdiğimiz değeri anlatabildik mi?

Çocuklarım, üniversite sınavına girecekleri sene, sosyal hayatımı dondurmuştum. Çok gerekmedikçe evden çıkmıyor, akşamlarımı sadece çocuklarıma ayırıyordum ki zaten zor olan hayatına başka zorluklar eklemeyeyim diye. Ders çalışmaya ara verdiğinde, hemen kapısının önünde oluyordum, konuşmak isterse konuşsun diye.

Oğlum sınava gireceği sene annem dâhil, dört yakınımı kaybettim, bir de önemli ameliyat geçirdim maalesef. Elimizde olmayan sebeplerdi bunlar ama diğer zamanlar, ailece bütün dikkatimizi sınava odakladığımız için, sonuç güzel oldu, çok şükür.

Çocuklarımızın hepsi, zeki, pırıl pırıl. Biz onlara inanırsak, potansiyellerini açığa çıkarmalarına yardım edersek, hepsi ileride iyi, topluma faydalı bireyler olacaklardır. Biz aileleri olarak onların yanlarında olalım, destek verelim, yeter.

Sınav sonucunun herkes için hayırlarla sonuçlanması dileğiyle…

10.04.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder