30 Mart 2010 Salı

ÖZGÜRLÜK NEREDE BAŞLAR?

Geçtiğimiz hafta sonu, ailemi ziyaret etmek amacıyla, memleketim POLATLI’ YA gittim. Heyecan ve mutlulukla başlayan yolculuğum, yanımdaki bayanın, rahat etmek amacıyla yaptığı bir dizi faaliyet sonucu hüsranla sonuçlandı.
Aksilik bu ya, dönüş yolculuğumda da benzer durumlarla karşı karşıya geldim.

Sekiz saatlik bir otobüs yolculuğu zordur, anlarım. Ama bu zorluk, o otobüste bulunan her birey için geçerlidir.
Hepimiz yaşamışızdır, biliriz; tam uyuyacağımız sırada bir çocuk ağlar, önümüzde oturan rahatına düşkün kişi, koltuğunu en son noktasına kadar, arkaya yatırır. Üstelik sizin kucağınızda bir de bebeğiniz vardır.
Yanınızda oturan kişi, uyuduktan bir süre sonra, kafasını omzunuza dayar. Benim gibi, meraklı ve konuşkan biri yanınıza oturabilir.
Bütün bunlar, hepimizin yaşadıkları şeyler.

Bir yolculuğu, kendimiz için rahat hale getirmek hakkımız. Ayağımızın altına tabure koymak, çantamızı, koltuktaki bir boşluğa yerleştirmek, bagaja koymaya kıyamadığımız eşyalarımızı, ayağımızın dibine koymak iyi hoş.
İyi hoş da, bu durum yanımızdaki kişinin, oturma alanını da işgal ediyorsa, hiç hoş değil!

Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde, benim özgürlüğüm sona erer!

Nerede bulunduğumuzun bilincinde olmalı, davranışlarımızla başkalarının kişilik haklarına engel olmamalıyız. Kendimize, geniş, rahat bir yolculuk ayarlarken, başkasının oturma alanını ihlal etmemeliyiz.
Konu uzun, daha çok şeyler yazılabilir ama inanıyorum ki anlayan anladı.

Hayatımızdaki eksikliklerin ve olumsuzlukların, olaylara bakış açımızdan kaynaklandığını düşünüyorum.
Yaptığımız işi gereğinden fazla ciddiye alırsak, bazı durumlarda komik hale düşebiliriz.
Yıllar önce, Ankara’dayken, çalıştığımız kurumun personel servisleri vardı. Bu servislerinde bir sorumluları…
Bizim servis sorumlusu bayanı hala gülümsemeden anamam. Çünkü yaptığı işi o kadar ciddiye alıyordu ki; biraz geç kalsak, sanki o,oranın müdürü de, biz de yanında çalışan elemanıymışız gibi, bizi ikaz ederdi. Neredeyse, servise binerken, hepimizi hizaya sokacaktı.
Tabii, sonraları uygun bir dille anlattık, yapacaklarını ve yapamayacaklarını.

Hayatta, yapabileceğimiz şeyler var, bir de yapamayacaklarımız…
Nerede, ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiğini bilmemizin ise bir eğitim işi olduğunu düşünüyorum.
Eğitimden kastım asla üniversite eğitimi değil!
Nice insanlar var, üniversiteler bitirmiş, dünyayı gezmiş, görmüş ama bir arpa boyu yol gidememiş.

Öğrendiğimiz şeyleri uygulamazsak, aldığımız eğitim boşa gider. Bilgi yüklü insanlar haline geliriz.

Kendi adıma, bilgi yüklü ama cahil bir insan olmamanın gereklerini yerine getirmek için mücadele ediyorum.

İnsan olarak görevimizin; kendimiz dâhil, bütün insanların, mutlu huzurlu bir hayat yaşamalarına katkıda bulunmak olduğunu düşünüyor ve gerçekleşmesini diliyorum.

Güzel olanı, kamuyla paylaşıp, bir aksaklık ya da eksiklik gördüğümde, ilgili kişiye, yoluyla yordamıyla iletmeyi amaçlıyorum.

Varlığımı çok önemsemeyip, genelin çıkarlarını göz önünde bulunduruyorum.

Yaşadığım bir aksaklıkta, ‘Nereden çıktı şimdi bu?’diye sızlanmayıp, sebebini araştırıyor, çözüm için elimden gelen bir şey varsa, onu yapıyorum.

Karanlığa küfretmeyip, bir mum yakıyorum.

Aydınlık günlerinizin çok olması dileğiyle…


30.03.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder