9 Mart 2010 Salı

HOBİN Mİ VAR, DERDİN VAR!


Hobilerimiz, hayatın zorluklarına katlanmayı kolaylaştırır, yaşamayı daha zevkli hale getirir.

Yaptığımız ve yapmak zorunda olduğumuz asıl işlerin yanında, sadece istediğimiz için yaptığımız uğraşı ve faaliyetler hobilerimiz oluyor.

Günümüzün zorlayıcı şartları altında, bir insanın hobilerine vakit ve nakit ayırması iyice zorlaşsa da, benim naçizane uğraştığım bir hobim var; kitap okumak ve satın almak.

‘Okumak evet de, satın almaktan da hobi olur muymuş?’ diye soranları duyar gibiyim.

Satın aldığım her kitap, bir süre sonra evde yer kaplamaya başlıyor. Evin her tarafı kitap dolduğu için nereye koyacağımı şaşırıyordum, bir zamanlar.

2007 yılında, Memoriad Hafıza Şampiyonası’nda ‘Hızlı Okuma Kategorisi’nde birincilik derecesi aldığım zaman, ulusal gazetelerden biri, benimle röportaj yaptı ve kitaplarımın önünde resmimi çekmek istediler. O zaman; ‘Kitaplarım, toplu halde, kutularda duruyor, hatta elbise dolabımı açınca bile kafama kitaplar düşüyor.’ Demiştim.

Gazeteci arkadaş bunu başlık olarak koymuş ‘Elbise Dolabımdan Kafama Kitaplar Düşüyor!’diye.

O zaman, kitaplarımı bir yere taşısam da, hepsini rahatça görülebilir hale getirsem diye düşünmeye başlamıştım. Başladım ama olayın maddi yönü devamlı kafamı kurcalıyordu. Sonuçta emekli, ikisi üniversitede, biri ilköğretimde okuyan üç çocuk annesiydim.

Sorumluluklarım çoktu ve eşime hayat mücadelesinde destek olmalıydım, köstek değil!

Her şeye rağmen, ruh sağlığımı da düşündüğüm için, uygun bir yer arayışı içindeydim ve bir gün bu uygun yeri buluverdim.

Yeni Mahalle,66.sokakta bir evin bodrum katını kiraladım, tabii uygun bir fiyata. O sırada, orayı oturulabilir hale getirmek için çok emek harcadım. Etrafımdaki insanlar, anlam vermeseler bile bana destek olmayı sürdürdükleri için, ortaya çok şirin bir yer çıkmış oldu.

Evdeki kitaplarımı ve kitap koyabileceğim her eşyayı, oraya taşıdım, çünkü çocukların eski giysi dolabını bile kitap ve dergi koymak için kullanıyordum.

Pek çok kişi için anlamsız bir masraf kapısı olarak nitelenen o yer, benim için bir ‘SIĞINAK’TI.

Fiziki yapısı, doğduğum evi andırdığı için, oraya gittiğimde geçmişe yolculuk yapıyormuşum gibi hissediyordum. Arkadaşlarımla orada toplanıp, farklı bir ortamda bulunmanın keyfini çıkarıyorduk. Farklı diyorum, çünkü sığınağım, eski bir evin bodrum katıydı. Sokağa bakan kısmı bodrum görünümlü, ama bahçeye bakan kısmı aydınlık ve yeşillikti.

Bir süre sonra, ev sahiplerim, evde tadilat işine giriştiler. İnşaat o kadar uzun sürdü ve orayı kullanamaz hale gelmiştim ki, hasta olacağım diye çok korktum.

Çünkü sığınağım beni muhtemel bir bunalımdan çıkarmıştı.2007 senesi, annem dâhil, çok yakınlarımı kaybettiğim bir yıl olmuştu. İşten emekli olmam da 2007’nin temmuz ayına rastlamıştı. Hepsi üst üste gelince, duygusallık ve duyarlılığım iyice artmış ve vara yoğa ağlayan biri olmuştum o sıralar.

Ama sığınağı oturulabilir hale getirmek ve eşyalarımı oraya taşımak bana çok iyi gelmişti.

Hayat daha güzel, daha kolay gelmeye başlamış; hem kendime hem de başka insanlara faydalı olmaya devam edebilir hale gelmiştim.

Neyse, sığınak, yapılan değişikliklerden sonra eski halini kaybetmişti ve artık eskisi kadar gidemiyordum. Gidemediğim için kapı ve pencereleri açamıyordum. Bu durum bir süre sonra, kitaplara zarar verici hale geldi elbette. Geçtiğimiz günlerde yaşadığım bir olay bana sığınağımı acilen terk etmem gerektiği sinyalini verdi.

Sağ olsunlar, hala kitaba ve okumaya değer veren insanların varlığı sayesinde, başka bir yer kiralayıp, kitaplarımı oraya taşıyabildim. Buradan yeni ev sahibim Aziz bey’e ve kızı Filiz hanım’a verdikleri destek ve anlayıştan, komşumuz Tevfik Bey’e, yanımda olan arkadaşlarıma da çok teşekkür ediyorum.

Diyeceksiniz ki, bunca lafı niye ettin?

Hobilerimiz, masraflıdır, zamanımızı çalarlar, ailemize ayırdığımız vakti kısıtlarlar. Hobilere harcadığımız vakitte, daha çok para kazanacağımız başka işler yapabiliriz.

Bunların hepsine EVET!

AMA!

Hobilerimiz, bize insan olduğumuzu hatırlatır, kendimizi de başkaları kadar önemsememiz gerektiğini öğretir, kazandığımız paralarla sevdiğimiz bir şey yapabiliyorsak, daha çok çalışma şevki verir. Her şeyden öte hayatımıza anlam katar, başkalarıyla daha sağlıklı iletişim kurarız.

Suyun halkalar halinde gelişmesi gibi, hissettiğimiz güzel duyguları, etrafımızdaki insanlara da yayarız. Umutsuzlukları umuda, mutsuzlukları, neşeye çeviririz.

Biz mutlu olursak, etrafımızdaki insanların mutlu olmasını sağlayabiliriz.

Biz sağlıklı olursak, ihtiyacı olan birilerine yardım edebiliriz. Kendi mutluluğumuzu, sağlığımızı düşünmek bencilce düşünüp, sadece kendimiz için yaşamak değil.

Aksine yaşamak için yapılması en gerekli şey.

Bir zamanlar ilkyardım kursuna katılmıştım ve orada bize ilk öğretilen şey; ‘Bir kaza ya da afet olayı anında, önce kendinizi güvenceye alacak ve koruyacaksınız! Çünkü size bir şey olursa, hem başkalarına yardım edemez, hem de siz yardıma ihtiyaç duyar hale gelirsiniz.’ Olmuştu.

Topluma, ailemize veya Dünya’ya katkıda bulunmak istiyorsak, öncelikle kendimizi sağlıklı ve mutlu bireyler haline getirmeliyiz.

Mutlu ve sağlıklı günler dilerim. 09.03.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder