22 Mart 2010 Pazartesi

SİZ KİMSİNİZ?

Hep merak etmişimdir, ‘Ben Kimim?’diye...

Kimliğimizi belirlerken, öncelikle aldığı eğitimi ya da yaptığı işi unvan olarak kullananlar, her zaman dikkatimi çekmiştir. ‘Kim olduğunu biliyor ne güzel!’ diye de aklımdan geçmiştir.

Bana, ‘Kim olduğunuzu kısaca açıklar mısınız?’ tarzında bir soru sorulduğunda, nutkum tutuluyor, o anda kafamda sorular uçuşuyor, ‘Ben kimim? Neyim? Nasıl Anlatayım?’ gibi…
İlk aklıma gelen, evli ve üç çocuk annesiyim demek oluyor. Eğer vaktim varsa, bir kamu kuruluşundan emekli olduğumu,2007 yılından bu yana da hızlı okuma Şampiyonu olduğumu söylüyorum, tabii ortam uygunsa.

Kendimizi ‘KİM?’ olarak gördüğümüz çok önemli bence.

Toplum içindeyken, tanışmalara ve o sırada oluşan konuşmalara çok dikkat ederim. Birisi kendisini nasıl tanıtıyor veya nasıl tanınmak istiyor diye.

Bazı insanlarda, önemli kişilerle ahbap olmak gibi bir takıntı vardır. Çevresindeki kişileri başkalarına tanıtırken, illaki o kişinin, işi, unvanı söylenir. Ne kadar önemli bir insan olduğu başkalarına anlatılır ki, kendisinin de önemi ortaya çıksın.

Böyle bir insan olmaktan ve böyle insanlarla olmaktan her zaman kaçınmışımdır. Bir insan, ancak iyi insan olmasıyla benim için önemlidir. Şan, şöhret, unvan, zenginlik gibi kıstaslar hiç önemli değildir. Hatta bana iyi davranması bile önemli değildir. Yeter ki, başka insanlara iyi davransın, insanlığa katkıda bulunsun.

Birisi hakkında değerlendirme yaparken, bana davranışlarını ölçüt olarak almam.
Kişi, beni sevmiyordur, hakkımda kötü düşünüyordur belki ama genelde iyi bir insandır. Ben de o kişi hakkında iyi düşünürüm.

Bazısı da, bana çok iyi davranıyordur, ama yakın çevresinde bir şekilde iletişim kurduğu kişilere kötü davranıyordur, asla o kişi hakkında iyi düşünemem.

İnsanları değerlendirirken, objektif olmaya çalışırım. Çalışma hayatımda bunun yararını çok gördüm. Çünkü insanız yanılma ihtimalimiz çok büyük. Yanıltılabilme kapasitemiz daha da büyük.

Değerlendirmelerimizi objektif kriterlere dayandırmazsak, birilerinin hakkını yeme ihtimali ortaya çıkıyor. Çalışma hayatımda, benim sorumluluğumda çalışan kişilerin, yaptıkları işlerin değerlendirmesini, bana davranışlarına göre değil, müşteriye ya da çalışma arkadaşlarına davranış şekillerine göre yapardım. Çıkarı olduğu için bana iyi davranıyor, ama başkalarına kötü davranıp, işini ihmal ediyorsa, bunun hiç önemi kalmıyordu. Bazı çalışan arkadaşlarım, doğal olarak benden hoşlanmayıp, pek dostça yaklaşmıyorlardı ama işini iyi yapıyor, kimsenin hakkını yemiyorsa, o insan benim için değerli birisi haline geliyordu.

Çalışma hayatı zor. Pek çok insan, aileleriyle geçirdikleri zamandan daha çoğunu, iş yerinde, bekli de, asla hazzetmedikleri insanlarla bir arada geçirmek zorunda kalıyor.

İş arkadaşlarımızın hepsini sevmek zorunda değiliz evet, ama onların kişilik haklarına ve bulundukları pozisyonun hak ettiği ölçüde saygı göstermek zorundayız.

Çalışma arkadaşımızı, amirimizi, müdürümüzü, elemanımızı sevmiyor olabiliriz. Sevmiyorsak, iş dışında onunla görüşmemeyi seçebiliriz.

Ama çalışma ortamımızda gereken saygı ve özeni göstermeliyiz. Çünkü bir zaman gelecek ve biz yapmakta olduğumuz işi, bulunduğumuz makamı bırakıp, gitmek zorunda kalacağız.
Biz, ‘HİÇ BİR ŞEY’ olduğumuzda nasıl davranılmasını istiyorsak insanlara öyle davranalım ki, o gün geldiğinde bize de insan gibi davranılsın.

Kendi adıma, mutlulukla gördüm ki, çalışıyorken hangi insanlarla berabersem, aynı insanlarla, hatta daha fazlasıyla emekli olduktan sonra da bir aradayım.

Çalışma hayatında tanıştığım ve halen sevgi ve saygıya dayanan bir arkadaşlığı sürdürdüğüm insanlardan biri de Sevgili Rabia AYDOĞDU’ DUR. Uzun yıllardır merhabadan öte bir dostlukla tanışıklığımızı sürdürürüz. Kendisi tam bir VEFA örneğidir. Yaşadığı olumsuzlukları, alması gereken bir ders olarak niteleyip, kaldığı yerden yoluna devam eder.
Gazeteye yazı yazmam konusunda yıllardır ısrar ederken, en sonunda onu kıramayıp, bu güzel uğraşıyla yüz yüze geldim.

Yazmak, benim ilk hayat amaçlarımdan birisiydi. Öyle ki, çok okumaya iyi bir şeyler yazabileyim diye başlamıştım ama okumak öyle güzel geldi ki, yazmayı ihmal eder hale oldum.

Bu anlamda, yazmam için beni gayrete getiren, Sevgili Rabia’ya; yazılarımın gazetelerinde yayınlanmasını sağlayan Sayın Mehmet AKGÜL’E buradan teşekkür etmek istiyorum.

Dostlarla, iyi niyetli insanlarla dolu bir çalışma hayatı dileklerimle…




17.03.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder