25 Mart 2010 Perşembe

KİMSESİZ MİYİZ?!!!!

Bu hafta, tanır tanımaz çok etkilendiğim bir insanı anlatmak istiyorum; Şevki DİNÇAL.
Sayın Şevki DİNÇAL’I, TV 8’de ki İNSAN İNSANA adlı programda gördüm.
Hayatımda çok önemli bir yere sahip olan Sayın Doğan CÜCELOĞLU’NUN,3.1.2010 tarihli programının konuğuydu, Şevki DİNÇAL.

Kendisi, üç yaşında babasız, altı yaşında annesiz, on üç yaşında da evsiz barksız kalmış, talihsiz bir çocukluk yaşamış saygıdeğer bir insan.

Yaşadığı zorluklarla mücadele etmiş, ağır şartlara rağmen, hayata küsmemiş, içindeki umudu büyütüp, kendisi de bununla büyümüş.

Programı izlerken, Şevki DİNÇAL’IN yaşadıklarını anlattığı bir kitabının olduğunu öğrenince, daha program devam ederken, hemen internetten siparişimi verdim, beş gün sonra da kitap elimdeydi. Tabii yanında on kitapla beraber. Çünkü her zaman olduğu gibi, kitap alırken, beynimin ‘DUR!’ merkezi çalışmıyordu.

Kitap elime geçtiği sırada, sevdiğim bir insanı kaybettiğimiz için, o günlerde hemen okuyamamıştım. İlk fırsatta elime aldığımda ise, olağanüstü bir hayat hikâyesiyle karşı karşıya olduğumu anladım.

Babası, üç yaşındayken ölen, altı yaşında, annesinden koparılan, on üç yaşında da sokağa neredeyse itilen bir çocuk Şevki DİNÇAL.

Ama hikâye buradan sonra başlıyor.

Sokaklarda yaşamış ama hiçbir zaman, okuyup büyük adam olma hayalinden vazgeçmemiş.
Sokakların zorlu dilini öğrenmiş, kendini geliştirmiş, umudunu asla kaybetmemiş.
Yaşadığı olumsuzluklara rağmen, okumak için kendince yollar aramış ve bir gün, gazetede resmini gördüğü, dönemin Başbakanı, Sayın Süleyman DEMİREL’E ulaşıp, derdini anlatmış.
Sayın Demirel, bu kimsesiz çocuğun, devlet himayesine ve okula yerleştirilmesine vesile olmuş.

Şevki DİNÇAL, yerleştirildiği yetiştirme yurdunda, hayatın ve şartların kıymetini bilerek yaşayıp, iyi derecelerle okulunu bitirip, kendi isteğiyle polis akademisinde okuyup, önemli başarılara imza atmış biri haline gelmiştir.

Kitapta okurken, hikâye gibi gelebilir ama o insan bunları yaşamış. Karanlık, soğuk, kimsesizlikle mücadele etmiş. Yaşadığı onca olumsuzluğa rağmen de, kimseye küsmemiş, suçlamamış, intikam alma yoluna gitmemiştir.

Nereden mi biliyorum?
Çünkü çalıştığı meslekte yükselmiş, iyi bir yere gelmiş ve artık herkesin tanıyabileceği ve sevebileceği bir insan haline gelmiştir.
Bu arada, kitabın adı: ‘İÇİMİZDEKİ YARIN’, Yurt Kitap tarafından yayınlanmış.
Programı seyretmek isteyenler, ‘www.dogancuceloglu.net’ adresinden, İNSAN İNSANA’NIN eski bölümlerinden ulaşabilirler.Program tarihi,3.1.2010

Kitabında, yetiştirme yurtlarında kalan çocuklarla ilgili çok güzel tespit ve değerlendirmeler bulunuyor. Onlar için neler yapılabilir, nasıl faydalı olunabilir, pek çok çözüm önerisi var.

Kitabı okurken, yetiştirme yurdunda yaşayan çocuklara karşı hissettiğim duyguların ve davranışlarımın ne kadar doğru olduğunu da görebilme şansına eriştim.
Bulunduğumuz yerdeki yetiştirme yurdunun koruma derneğinde bir süre aktif faaliyetlerde bulunmuştum. O sıralar, tanıdığım bazı insanlar, ‘Biz de yurttaki çocukları görmek istiyoruz, oraya bizi götürsene.’diyorlardı. Ben de ‘Onlar için yapacağınız kalıcı ve faydalı bir şeyler yoksa lütfen gitmeyin. Onlar seyirlik malzeme değil.’ Diyerek bu talepleri o an için geri çevirirdim.

Tanıdığım insanları, çocukların eksiklerini giderme konusunda yardıma çağırdığımda, ‘Devlet onların her şeyini karşılıyor, hiçbir şeyleri eksik değil.’ gibi sözler duyuyordum. Böyle insanlara rağmen, konuya ve çocuklara duyarlı pek çok insanın bulunduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Buradan, bu konuda duyarlı davranan kişilere, toplumumuz adına teşekkür etmek istiyorum.
Her zaman olduğu gibi, duyarlı ve duyarsız insanlar iç içe, yan yana.
Yetiştirme yurtlarını bir kere ziyaret edip, hediye götürerek, vicdanımızı rahatlattıp, görevimizi yapmış olmanın rahatlığını hissedebiliriz elbette. Ama kısacık bir an, oradaki çocuklar için yeterli mi, onu sorgulamak lazım.

Onlar için faydalı ve kalıcı olan organizasyonlar ve faaliyetler düzenlemeliyiz ki, toplumumuzun birer bireyleri olan bu çocuklar, memlekete ve insanlığa yararlı olabilsinler.
Yaşadığımız yerde, devleti temsil eden en üst yönetim kadrosundaki büyüklerimizin, bu konuda duyarlı ve etkili çalışmalar yaptıkları hepimizce bilinmektedir. Yapılması gerektiği için değil, gerçekten isteyerek yapıldığı alınan sonuçlardan belli olmaktadır.

Tekrar kitaba dönecek olursak, Şevki DİNÇAL, çocukların 18 yaşında yurttan ayrıldıktan sonra bocalamamaları için, mutlaka bir meslek sahibi olmalarını tavsiye ediyor.
Aile içinde büyümedikleri için, hayat şartlarının onları tehlikeye sürükleme ihtimalinin yüksek olabilme ihtimalinden söz ediyor.

Kitabı okurken;

Kendi küçücük sorunlarımızı ne kadar büyütüp, gereksiz yere hem kendimizi hem etrafımızdakileri üzdüğümüzü gördüm!

Aslında hiç sorun olmayacak şeyleri dert ettiğimizi, güzel şeyler yaparak, yaşayarak geçireceğimiz vakitleri, boşa harcadığımızı gördüm!

Başkasının çok büyük derdini küçümseyip, kendi ufacık problemimizi büyüttüğümüzü gördüm!

Kendi çocuğumuz için, milyarlar harcarken, üniversiteyi kazanmış, yurttan ayrılmış bir genç kızımıza verilecek yüz liranın, çokluğunu gördüm!

Süper lüks evlerde yaşayanların, yurt odasına perde ve battaniye almayışını gördüm!

Kimsesiz çocuklar için yardım topluyorum deyip, duyarlı insanları kendi çıkarı için kandıran insanları gördüm!

Yurttan ayrıldıktan sonra, kimsesizliğin kucağına bırakılacak gençler gördüm!

Tüm bu gördüklerim içimi acıttı ama tek başıma hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimi gördüm!


GÖRDÜKLERİNİZİ, DEĞİŞTİREBİLECEĞİNİZ BİR HAYATINIZ OLMASI DİLEĞİYLE…



26.3.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder