23 Mart 2010 Salı

YETENEK 'İZ'SİNİZ Mİ,YETENEKSİZSİNİZ Mİ?

Son zamanlarda televizyonda bir yarışma var; ‘Yetenek Sizsiniz!’diye. Aslında böyle programları fazla seyretmem ama oğlum, çok beğendiği gösterileri anlatınca, bari biraz seyredeyim dedim.

Bu tip yarışma programlarına hiç güvenmediğim halde, son haftalarda çıkıp gösteri yapanları izledikçe, ‘Galiba iyi bir şeyler yapılıyor.’diye düşünmeye bile başlamıştım. Ta ki, final gecesinde birinci açıklanana kadar!

O güne kadar, gerçekten yetenekli insanların var olduğunu gördük. Son derece yetenekli sporcular, dansçılar, müzik aleti çalanlar ve hatta çok yetenekli bir jonglör.
Bunlardan biri birinci olabilseydi, sonuç gençliğimiz açısından umut verici olabilirdi. Bu yetenekli insanların yaptıkları uğraşlar, gençlere örnek olup, onlar gibi başarılı olmak isteyen gençlerimiz, çığ gibi büyüyebilirdi.

Hele sonuçların açıklandığı anda, gözleri görmeyen yarışmacıyı, öyle bir durumda dakikalarca boşu boşuna bekletmeleri, akla hayale gelmeyen bir kötülüktü bence.

Onca yetenekli, başarılı örnekler dururken, gençlerimize nasıl bir ruhsal ve fiziksel yarar sağlayacağı belli olmayan, iki dansçı genç en yüksek oyu alarak birinci oluyor.

Genelde yapılan her şeyde olumlu olanı görüp, hem kendimin, hem de etrafımdaki insanların moral ve motivasyonunu yüksek tutmaya çalışırım. Ama bu sefer susamadım kusura bakmayın.

Zaten, televizyondaki yarışma programlarının, ne amaçla yapıldığından kuşkuluyum; eğlendirmek mi, değiştirmek mi?

Yemekteyiz diye bir yarışma programı var, inanın iki üç saniye görünce bile dayanamıyorum.
Bizim kültürümüzde, ne ikram edilirse, yer içer teşekkür eder, gideriz. Atasözümüz bile var; ‘Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.’diye.
Bunlar, bizim güzel değerlerimizi değiştirip, özden, şekilciliğe dönüştürme yolunda hızla ilerliyorlar.

Yabancı ülkelerde format haline getirilmiş, başka kültürlerin değerlerine göre hazırlanmış yarışma kurallarıyla, toplumumuzda hızlı bir yabancılaşma gerçekleşiyor.

Televizyonu hayatımızdan çıkaralım demiyorum, ama nerede, nasıl kullanacağımızı bilelim.
Hatta çocuklarının eğitimi için, evde hiç televizyon bulundurmayan bir aileyle karşılaştığımda,’Çocuğunuzu televizyondan mahrum etmeyin, nasıl kullanılacağını anlatın. Gerekmediği zamanlarda kapatma düğmesini kullanmayı öğrenmeli.’demiştim de herkesten tepki almıştım.
Az televizyon seyredip, çok kitap okumak istiyorsak, bunu kendi irademizle, kendi seçtiğimiz zamanlarda gerçekleştirmeliyiz. Zayıflamak istiyorsak, irademizi kullanıp, yeme alışkanlıklarını değiştirip, kalıcı çözümler bulmalıyız.

Kendimi bildim bileli kilo sorunum olmuştur ama hiç rejim ya da diyet yapmamışımdır. Sabırla, yemek yeme alışkanlığımı değiştirmeyi ve daha çok hareketi hayatıma dâhil ederek zayıflamayı bekliyorum.

İrademizi kullanırsak, kalıcı değişiklikler yaparız.
Başkası istedi diye, gerekiyor diye, zorunluluk hissediyoruz diye yaptığımız işlerde başarılı olmamız mümkün değildir.
Sevdiğimiz, seçtiğimiz, bedel ödemeye hazır olduğumuz işleri yaparken mutlu ve başarılı oluruz.
Kendi seçtiğimiz hayatı, kendi irademizle yaşayacağımız günler dileğiyle…



23.03.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder